27 Haziran 2008 Cuma

KONYA YENİ STAD PROJESİ

Konyaspor UEFA'ya uygun stat yapıyor

Konyaspor, UEFA kriterlerine uygun 35 bin taraftar kapasitesine sahip, bünyesinde eğlence merkezi, süpermarket, sinema salonu ve 5 yıldızlı otel gibi mekanların bulunduğu bir stadyuma kavuşacak.

Konyaspor Kulübü 2. Başkanı Arif Çelik, İHA muhabirine yaptığı açıklamada, yeni yapılacak olan stadyumun çok yönlü bir cazibe merkezi olacağını ifade ederek, ''Konya ve Konyaspor'a yakışan UEFA kriterlerine uygun, uluslararası organizasyonlarda Konya'yı temsil edebilen 35 bin kişi kapasiteli stadyum projesini hazırladık. Stadyumu, Konya Büyükşehir Belediye Başkanımız Tahir Akyürek'le de görüş alışverişinde bulunup yap-işlet-devret modeliyle yapacağız. Katılımcı firmalarla görüşmelerimiz devam ediyor. 7 gün 24 saat canlı bir hayatın yaşanacağı stadyum, her türlü aktivitenin bulunabileceği cazibe merkezi olacak. Stadyumun çekiciliğini artıracak olan bir diğer neden de bu komplike alanın şehir merkezinde olması. Stadyumda açık ve kapalı otopark alanı, bilet satış noktaları, lisanslı ürün satış noktası, kiralık dükkanlar, süpermarket, fast food, bovling, eğlence merkezi, sinemalar, çok amaçlı salonlar, halka açık spor salonu, konferans merkezi ve maça veya alışverişe gelen insanların küçük yaştaki çocuklarını güvenle bırakabileceği kreş bulunacak'' dedi.

Stadyum kapasitesi ve kaplayacağı alan hakkında rakamsal bilgiler veren Arif Çelik, 35 bin kişi kapasitesine sahip olacak olan stadyumda, ''Kale arkaları koltuk sayısı 14 bin, numaralı koltuk sayısı 17 bin 640, VIP koltuk sayısı 3 bin 240 şeklinde oluşacak. Bunun yanısıra 960 metrekare loca, 9 bin 200 metrekare ofis alanı (hakem odası, takımların soyunma odaları), 2 bin 700 metrekare kulüp ofis alanı, 9 bin 660 metrekare kiralık dükkan alanı, 5 bin metrekare süpermarket alanı, bin 200 metrekare fast food alanı, 2 bin 350 metrekare bovling ve eğlence merkezi, 210 koltuk kapasitesi iki adet sinema salonu, 340 koltuk kapasitesi bir adet sinema salonu, çok amaçlı organizasyonlar için 680 koltuk kapasitesi salon ve 370 metrekare kreş ile kreş içerisinde çocuk sinema salonu olacak'' dedi.

Stadyumun yanına yapılması düşünülen 5 yıldızlı otel hakkında da bilgi veren Çelik, ''Suit odaları açık tribün üzerinden sahayı gören 290 odalı, 5 yıldızlı otel Konya'nın büyük bir eksiğini kapatmış olacak. Otelin yapımcı firması ile görüşmelerimiz devam ediyor. Otelin teknik özellikleri de, bin 400 merekare balo salonu, 800 metrekare business center, 750 metrekare sağlık kulübü, bin metrekare kapalı havuz, bin 500 metrekare cafe-bar, 260 adet standart oda, 30 adet suit oda ve 360 araçlık kapalı otopark şeklinde oluşacak'' diye konuştu.

UEFA kriterlerine uygunluk için UEFA'ya başvuruda bulunan ve bir hafta içerisinde cevap bekleyen Konyaspor'un stadyumu yapıldığı takdirde Konya uluslararası müsabakalara ev sahipliği yapabilecek.

KONYA STADYUMU





KONYA STADYUMU
Konya Atatürk Stadı, 1950 yılında Konya'da hizmete açılmış olan çok amaçlı bir stayumdur. Şu anda Konyaspor'un iç saha maçlarına ev sahipliği yapan stadyum,şu an 22.850 oturma kapasitesine sahiptir. 2005 yılında yapılan koltuk çalışmasıyla stadın tamamı koltukla donatılmıştır[1]. Balıkesir stadıyla beraber türkiyede bisiklet pisti olan 2 stadyumdan biridir.Bu zamana kadar stad ençok Eskişehirspor-Aydın maçında dolmuştur.38 bin kişinin izlediği maçta 30.000 Eskişehirspor taraftarı vardı bu maç sonunda Eskişehirspor 1.Lige terfi etmişti[kaynak belirtilmeli].Konyaspor 2005-2006 sezononda maç başına 17500 seyirci ortalamasıyla Turkcell Süper Ligde stadı en çok dolan 4. klüp olmuştur

KONYASPOR VE TARİHİ


KONYASPOR KULÜBÜ TARİHİ
1922 YILINDA BAŞLAYAN UZUN BİR YÜRÜYÜŞÜN TARİHİ; KONYASPOR...




1922 yılında kurulan Konya Gençlerbirliği, amatör olarak bir çok başarılar elde ettikten sonra 1965 yılında dönemin Futbol Federasyonu Başkanı sayın Orhan Şeref Apak’ın teşvikleriyle ismini KONYASPOR olarak değiştirdi. Bu isim değişikliğin yanında Meramspor ve Çimentospor kulüpleri de KONYASPOR bünyesine katıldı ve siyah beyaz renkleri aldı. Bu adım KONYASPOR’un profesyonel futbol şubesine ilk adımı oldu.

Konyaspor 1965-1966 Türkiye 2. liginin ilkyarısını tamamen Konyalı futbolculardan kurulu bir kadroyla tamamladı .İkinci yarıda ise Konyaspor profesyonel takımının tarihinde ilk Konya dışından gelen oyuncusu Ankara Gençlerbirliği'nden İlhan oldu. Daha sonra Petrol Ofisinden Genç milli Baha takıma dahil edildi.

Konyaspor 1981 yılında şehrimizin diğer köklü kulübü İdmanyurdu ile birleşerek (yeşil beyaz) renkleri ve (çift başlı kartal) amblemini alarak gücünü ikiye katladı.

Konyaspor 22 yıllık profesyonellik mücadelesinin ardından 1987-1988 sezonunda 2. ligde şampiyon olup, tarihinde ilk kez 1. futbol ligine çıktı. Bu tarihte Konyaspor'u Özkan Sümer çalıştırmıştı. Konyaspor 1. ligde 5 sezon kalarak, bu 5 sezon boyunca toplam 160 karşılaşma oynamış, 47 galibiyet 33 beraberlik ve 80 yenilgi almıştır. 1992-1993 sezonunda temsilcimiz 2. lige döndü.

KONYASPOR’un profesyonel lig boyunca başkanlıklarını şu isimler yaptı. Mehmet Ortaer, Veli Nurullahoğlu, Orhan Tütüncü, Kazım Özbay, Mehmet Saim Çetin,Ömer Armağan, Eşref Eşrefoğlu, Ahmet Onocak, Kamil Civelek, Oğuz İyioldu, İsmail Çapar, Sezai Arısoy, Fahrettin Hiçdönmez, Ömer Civelek, Servet Acar, Sedat Varol, İrfan Mescioğlu, Veysel Büyükmumcu, Halis Ünal, Ahmet Yüzbaşıoğlu, Mehmet Çolakoğlu, Mehmet Düzel, Mustafa Bülbül, Süleyman Çınar, Ahmet Öksüz, Kudret İrdirençelebi, Algün Tunçalp, Metin Ortakakarpuz, Bahtiyar Demir, Numan Erkan, Sait Gönen, Mehmet Oktut, Ahmet Hamdi Uçarok, Mevlüt Sarı, Mustafa Bayram ve Mehmet Köseoğlu.

10 yıllık 1. futbol ligi hasretini 2002-2003 sezonunda sona erdiren Konyaspor, şu anda Turkcell Süper Lig'i olarak adlandırılan ligde Anadolu’dan yükselen bir takım olarak dikkatleri çekmektedir. Süper lige çıktığı 2002-2003 sezonundan bu yana yaptığı transferler ve altyapı çalışmalarıyla Konyaspor,günü birlik başarılar yerine kalıcı başarıları hedeflemektedir. Ahmet Şan’ın başkanlığını yaptığı yönetim kurulu, Konyaspor Futbol takımını şehrimize yakışır seviyelere çekmekle kalmayıp kulube, kurumsal bir kimlik kazandırmak için gece ve gündüzlerini vermektedirler. Yönetim Kurulu, gelecekte tesisleriyle ve diğer branşlarıyla büyük başarılara imza atmaya hazır bir Konyaspor için, halkın da desteğiyle çalışmalarını sürdürmektedir.

KONYADA SPOR


KONYA’DA SPORUN TARİHÇESİ
FAALİYETTE BULUNULAN SPOR DALLARI İLİMİZDEKİ SPOR TESİSLERİ

Nüfus varlığı bakımından Türkiyenin önemli İlleri arasında yer alan Konya yüzölçümü olarak birinci sırada yer almaktadır. Geniş bir spor potansiyeline sahip olan Konya İlinde spor etkinliklerine ait bulgular Selçuklular dönemine kadar uzanmaktadır। Konya Etnografya Müzesinde bulunan ve 970-971 yıllarındaki olayları saptayan bir şer'i sicil defterinde, Ankara Kuyûd-i Hakkaniyye ve İstanbul başvekâlet arşivlerindeki belgelerde; Konya'da bir "Güreşçiler Mahallesi" ile "Güreşçiler Tekkesi" olduğu belirtilmiştir.

( KONYA TARİHİ: İbrahim Kakkı Konyalı, sayfa: 611-612)

Ancak bu güne değin söz konusu mahallenin yeri bulunamamıştır। Güreşçiler Tekkesi ise bu günkü Aksinne mahallesi Hacı Fettah mezarlığı içinde duvarları ve damı yer yer çökmüş kerpiçten bir bir yapı olarak durmaktadır.

1939 Yılında Konya Kütüphanesi Müdürü Mesut KOMAN, bu yapı içinde Türk Spor Tarihini ilgilendiren çok kıymetli bir spor taşı bulup Kütüphaneye nakletmiş. Taşın bir tarafı yarım küreye yakın bir şekilde yontulmuş, ortasından bir kaç yırtmaç açılmış ve yırtmacın altında el ile kavramak için bir yer yapılmış. Üzerinde Selçuklu süsü ile Farsça yazılar bulunan taşın baş tarafında pehlivan sözcüğü okunabilmekte. Bu taş pehlivanlar tarafından dambıl aleti gibi kullanılmaktaydı.Konya'da minder güreşinin başlangıcı ise 1930' lu yıllara rastlamaktadır. İhsan CİCİMULA (Emre) ile başlayan güreş çalışmaları günümüze kadar sürüp gelmektedir.Konya'da ilk olarak "SANATKÂRLARGÜCÜ" adı altında resmi olmayan bir spor kulübü kurulmuş, daha sonra 1922 yılında "GENÇLERBİRLİĞİ" spor kulübü kurulunca Sanatkârlargücü' nün tüm sporcuları bu kulübe geçmişlerdir. Gençlerbirliği başlangıçta atletizm,futbol ve güreş dallarında etkinlikte bulunmuştur.Bu kulübü 1923' te KONYA İDMANYURDU, 1927' de ise SELÇUKSPOR izlemiştir.Konya'da futbolun 1920'li Ulusal mücadele yıllarında oynandığı, büyük önder Atatürk'ün Söylev'inde de belirtilmektedir.(SÖYLEV Cilt II sayfa,462-463 TDK yayınları) : Atatürk Kurtuluş Savaşının başlatılması emrini vermeden önce yapılacak milli mücadelenin plân ve hazırlıklarını Ordu komutanları ile görüşmek ve bunu da düşmana hissettirmemek için, Cuma gününe rastlayan 28 Temmuz 1922 tarihinde öğleden sonra yaptırılan bir futbol maçını görmeleri ileri sürülerek, Ordu komutanları ve bazı Kolordu komutanlarını Akşehir' e çağırıyor. Akşehir halkı ile Ordu mensupları o günkü futbol maçını birlikte izliyorlar.Gençlerbirliğinde futbol oynamış günümüzün en eski sporcularında Kâzım ÖZBAY, Konya'da ilk futbol kulüplerinin kuruluşunu şöyle anlatmakta:
" ..... İstiklâl Savaşı sıralarında yararlı neşriyatlarıyla Konya'ya büyük hizmeti bulunan ve yöresel BABALIK Gazetesi İdare Müdürü olan Kurşunculardan Halit Bey'in teşviki ile baş mürettip Nazım, mürettip Hüseyin, İstanbul'lu baş makinist Selim, Gazazzade Kadir ve PTT Müdürlüğü muhasebe memuru Münir beyler tarafından "MATBUAT" adını verdikleri gayri resmi bir kulübün kurulduğunu haber aldım. Bir gün okul arkadaşlarımla birlikte, o tarihlerde ağaçlandırılmamış ve şimdiki evlendirme dairesinin bulunduğu Alaaddin Tepesindeki boş sahada, kilotları diz kapaklarının üzerine kadar uzanmış, sarı kırmızı çizgili formalı on iki kişinin top oynadıklarını müşahade ettik. Bu takım zaman zaman Sanat Okulu öğrencileriyle de top oynarlardı. Kısa bir süre sonra da hatırladığım kadarı ile MATBUAT Kulübü kurucuları bu defa Erkek Lisesi Beden Eğitimi öğretmeni Süreyya Bey'in başkanlığında 1922 yılının Haziran ayında siyah beyaz rengi ile Gençlerbirliğini kurdular ve bu kulüp İdman Cemiyetleri İttifakınca resmen tescil edildi. Gençlerbirliğinin ilk futbolcuları; Nuri YENAL, Daci Selahattn, Refik, Cevdet, Mehmet, Veysel, Kazım ÖZBAY, Ethem, Mustafa, Hilmi, Ekrem, Suavi, Şekip, Arif, Zeki, Sadık, Hasan, Şükrü, Nevzat, Hicazi, Nizamettin ve Ahmet idi."
Bir yıl sonra 1923'te Konya İdmanyurdu Kulübü Ziraat Bankası memurlarından Celâl bey'in başkanlığında sarraf Necati ile kardeşi Sırrı, Halk Partisi Müfettişlerinden İsmail Hakkı bey'in çocukları Selâhattin ve Seyfi, Kaşıkçıların Necati bey ve Albay Rafet ÇAĞLAR tarafından kuruldu ve yeşil beyaz rengi ile tesçil ettirildi। Konya İdmanyurdu' nun ilk futbolcuları: Mustafa, Asım, Telât, Halim, Mahmut, Şemsi, Adnan, Hasan Dayı, Rıfkı, Sait ve Hayri idi.Bu iki kulüpten sonra ilimizde 1927 yılında SELÇUKSPOR kuruluyor. Sarı lacivert renklerle kurulan Selçukspor Kulübü bu gün de etkinliğini sürdürmektedir.Gazi İlk Okulu öğretmenlerinden Osman Fatih KURŞUN'un başkanlığında, aynı okul öğretmenlerinden Enver bey, Kunduracı Altın Çizme Vehbi, İtfaiye Müdürü Ahmet TOSUN ve Sanat Okulundan Celâl beylerin kurduğu Selçukspor Kulübü o tarihlerde resmen tescil ettiriliyor. Selçukspor'un ilk futbolcuları ise; Enver, Cevdet, Tuğrul, Mercan, Halil, Nebi, Hamdi, Fuat, Nihat, Zeki, Reşat, İhsan, Muammer, Nuri, Selim ve Recai idi. Bu kulüpler 1939 yılına kadar etkinliklerini sürdürdüler. Alman harbi nedeni ile Ankara'dan gelen bir emirle bu üç kulübün ayrı ayrı sürdürdüğü etkinlikler iptâl edildi ve faaliyetlerine Bölge Karması olarak devamı istendi. 1943 yılında gelen ikinci bir emirle etkinlikleri tekrar serbest bırakıldı. Konya'da ilk futbol müsabakaları 1924 yılında kerpiçten yapılmış yıkık duvarlarla çevrili bu günkü Horozlu ve Konevi Sitelerinin bulunduğu sahada yapıldı. Futbolda ilk dış karşılaşmamızda bu sahada gerçekleşti. Takviyeli İdmanyurdu Takımı 1924 yılında Eskişehir karması ile karşılaşmıştı.Bir süre sonra arsa sahiplerinin karşı çıkması üzerine, maçlar bu günkü Hava Hastanesi'nin önünden geçen yolun çevresinde ve o tarihlerde binaların bulunmadığı çok geniş bir sahada oynanmaya başlandı. Fakat Konya Belediyesi 1926-1927 yıllarında Meram yolu yapımı nedeniyle bu sahada çalışmalara başlayınca, maçlar burada da yapılamaz oldu. Daha sonra 1928' den 1929 yılına kadar, futbol karşılaşmalarına şimdiki Emniyet Müdürlüğü binasının bulunduğu yer ile Musalla mezarlığı arasındaki boşlukta devam edildi.

Konya İdmanyurdu Kulübü 1934 yılında, Jandarma Komutanlığının eğitim sahası olarak kullandığı bu günkü İmam Hatip Lisesinin bulunduğu yeri Milli Emlâk Müdürlüğünden satın alır. Böylece futbol maçları 1934'ten 1951 yılına kadar bu sahada oynanmıştır.
İdmanyurdu bu sahayı İmam Hatip Lisesine satınca Konya futbolu tekrar sahasız kalır। Son olarak zamanın Valisi Refik Şefik SOYER bu günkü Gençlik Spor Genel Müdürlüğü mülkiyetindeki Atatürk Spor Sitesinin bulunduğu yeri Konya gençliğinin emrine verir.

İLİMİZDE FAALİYETTE BULUNULAN SPOR दल्लारी

İlimizde aşağıda sayılan branşlarda Federasyon İl Temsilciliği bulunmaktadır.
Atletizm, Badminton, Basketbol,Bilardo,Bisiklet, Binicilik, Boks, Briç, Cimnastik, Dağcılık, Engelliler, Geleneksel Spor Güreş, Halter, Hentbol, His, İzcilik, Judo, Karete, Masa Tenisi, Satranç, Teakwon Do, Tenis, Üniversiteler, Voleybol, Vücut Geliştirme, Yüzme Ayrıca Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü bünyesinde İl Spor Merkezinde Cimnastik, Atletizm, Futbol, Basketbol, Voleybol, Karate, Judo, Teakwan-do, Tenis, Masa tenisi, Yüzme, Satranç, dallarında eğitim verilmektedir.Spor eğitimleri yaz ve kış dönemlerinde gerçekleştirilmekte. İlimizin her mahallesine servisler gönderilerek yarının sporcu gençliğine ulaşım kolaylığı sunulmaktarır.Kış Dönemi çalışmaları iki dönem olarak; 1 Ekim, 31 Ocak/1Şubat, 30 Mayıs tarihleri arasında, yaz rogramı ise 1 Haziran/10 Eylül tarihleri arasında gerçekleşmektedir.

İLİMİZDEKİ SPOR TESİSLERİ

Konya Atatürk Spor Kompleksi : Merkez Meram İlçesi Mahmuriye mahallesinde 102।884 metrekare alan üzerine bulunan spor kompleksinde 1 adet stadyum, 2 adet Spor Salonu, 2 Hizmet Binası, Sporcu Soyunma Odaları, Misafirhane Binası, Müdürlük ve Personel Lojmanı, biri çim 2 adet Futbol Sahası, 4 adet Tenis Kort, 3 adet açık Basketbol Sahası, 1 kapalı Yüzme havuzu ile 1 adet Açık Yüzme Havuzu ve her spor dalının bağımsız antrenman yapabileceği spor salonları vardır.

Hizmet Binası ve Sosyal Tesisleri: Atatürk Spor Sitesi içerisinde bulunan İl Müdürlüğü Hizmet Binası ve Misafirhanesi inşaatına 1987 yılında başlanmış ve 1998 yılında bitirilerek hizmete açılmıştır। Binada; 12 adet personel çalışma odası, 15 adet yatak odası, 6 adet süit oda, 1 adet kafeterya ve mutfak,1 adet sauna ve dinlenme odası, 4 adet çok amaçlı çalışma salonu, 1 adet lobi salonu, 2 adet kat asansörü, 1 adet çamaşırhane, 1 adet teras katı ve 1 adet kalorifer kazan dairesi bulunmaktadır. Tesiste çağımıza uygun, rahat bir çalışma ortamı sağlanmıştır. Sosyal Tesisimizde konaklayacak misafirlerimizin keyif alacağı bir şekilde ağırlanması amaçlanmış olup, İlimizde düzenlenen sportif organizasyonlar ile diğer etkinliklerde Türk sporunun ve sporcusuna hizmet vermektedir.

Atatük Stadyumu: 1949 - 1950 yıllarında hizmete açılan Atatürk Stadyum'u bu gün 33।000 seyirci kapasiteli olup 11 spor dallarının antrenman yapabileceği spor salonlarına sahiptir. Futbol sahasının zemini çim ve sistem drenajlıdır. Stadyum tribünlerinin altına 1993 yılında 1 adet sauna ve kondisyon salonu yapılmış, 2000 yılında da atletizm pisti tartan piste dönüştürülmüştür.

Atatürk Spor Salonu:1960 Yılında hizmete açılan Atatürk Spor Salonu 800 kişilik seyirci kapasitesine सहिपिर.

Kapalı Yüzme Havuzu: Kapalı Yüzme Havuzu'nun inşaatına 1976 yılında başlanmış ve 1986 yılında hizmete açılmıştır. Seyirci kapasitesi 500 dür.

Açık Yüzme Havuzu: İnşaatına 1979 yılında başlanmış, 1986 yılında tamamlanarak hizmete açılmıştır. Seyirci kapasitesi 500 dür.

Hizmet Binası (II) 1950 Yılında yapımına başlanmış ve 1953 yılında bitirilmiştir। 1978 Yılında ise ikinci kat ilâve edilmiştir।1998 Yılına kadar İl Müdürlüğü İdari binası olarak kullanılmıştır. Yeni binanın hizmete açılmasıyla bu binada Tesisler ve İşletmeler Şube Müdürlüğü , Sicil Lisans, Kurum Tabipliği ve Kütüphane birimleri görev yapmaktadır.

Tenis Kortları:Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü Atatürk Spor Sitesi içerisinde 4 adet asfalt zeminli Tenis Kort sahası vardır. Tenis Kortlarının bulunduğu yerde 1 adet Lokal binası ile Çay Bahcesi de bulunmaktadır.

Saraçoğlu Tesisleri : Saraçoğlu Spor Tesisleri 1.521.829 metrekare alana sahip olup İl Müdürlüğümüzce bu bölgede 7 yıldır İl Müdürlüğümüzce ağaçlandırma çalışmaları sürdürülmektedir. Tesisde 2 adet derin su kuyusu bulunmaktadır. Ayrıca tesis içerisinde Atış Poligonu ve Sosyal Tesisleri ile Atletizm sahası da vardır.

KONYADA SPOR

KONYA’DA SPORUN TARİHÇESİ
FAALİYETTE BULUNULAN SPOR DALLARI İLİMİZDEKİ SPOR TESİSLERİ

Nüfus varlığı bakımından Türkiyenin önemli İlleri arasında yer alan Konya yüzölçümü olarak birinci sırada yer almaktadır. Geniş bir spor potansiyeline sahip olan Konya İlinde spor etkinliklerine ait bulgular Selçuklular dönemine kadar uzanmaktadır। Konya Etnografya Müzesinde bulunan ve 970-971 yıllarındaki olayları saptayan bir şer'i sicil defterinde, Ankara Kuyûd-i Hakkaniyye ve İstanbul başvekâlet arşivlerindeki belgelerde; Konya'da bir "Güreşçiler Mahallesi" ile "Güreşçiler Tekkesi" olduğu belirtilmiştir.

( KONYA TARİHİ: İbrahim Kakkı Konyalı, sayfa: 611-612)

Ancak bu güne değin söz konusu mahallenin yeri bulunamamıştır। Güreşçiler Tekkesi ise bu günkü Aksinne mahallesi Hacı Fettah mezarlığı içinde duvarları ve damı yer yer çökmüş kerpiçten bir bir yapı olarak durmaktadır.

1939 Yılında Konya Kütüphanesi Müdürü Mesut KOMAN, bu yapı içinde Türk Spor Tarihini ilgilendiren çok kıymetli bir spor taşı bulup Kütüphaneye nakletmiş. Taşın bir tarafı yarım küreye yakın bir şekilde yontulmuş, ortasından bir kaç yırtmaç açılmış ve yırtmacın altında el ile kavramak için bir yer yapılmış. Üzerinde Selçuklu süsü ile Farsça yazılar bulunan taşın baş tarafında pehlivan sözcüğü okunabilmekte. Bu taş pehlivanlar tarafından dambıl aleti gibi kullanılmaktaydı.Konya'da minder güreşinin başlangıcı ise 1930' lu yıllara rastlamaktadır. İhsan CİCİMULA (Emre) ile başlayan güreş çalışmaları günümüze kadar sürüp gelmektedir.Konya'da ilk olarak "SANATKÂRLARGÜCÜ" adı altında resmi olmayan bir spor kulübü kurulmuş, daha sonra 1922 yılında "GENÇLERBİRLİĞİ" spor kulübü kurulunca Sanatkârlargücü' nün tüm sporcuları bu kulübe geçmişlerdir. Gençlerbirliği başlangıçta atletizm,futbol ve güreş dallarında etkinlikte bulunmuştur.Bu kulübü 1923' te KONYA İDMANYURDU, 1927' de ise SELÇUKSPOR izlemiştir.Konya'da futbolun 1920'li Ulusal mücadele yıllarında oynandığı, büyük önder Atatürk'ün Söylev'inde de belirtilmektedir.(SÖYLEV Cilt II sayfa,462-463 TDK yayınları) : Atatürk Kurtuluş Savaşının başlatılması emrini vermeden önce yapılacak milli mücadelenin plân ve hazırlıklarını Ordu komutanları ile görüşmek ve bunu da düşmana hissettirmemek için, Cuma gününe rastlayan 28 Temmuz 1922 tarihinde öğleden sonra yaptırılan bir futbol maçını görmeleri ileri sürülerek, Ordu komutanları ve bazı Kolordu komutanlarını Akşehir' e çağırıyor. Akşehir halkı ile Ordu mensupları o günkü futbol maçını birlikte izliyorlar.Gençlerbirliğinde futbol oynamış günümüzün en eski sporcularında Kâzım ÖZBAY, Konya'da ilk futbol kulüplerinin kuruluşunu şöyle anlatmakta:
" ..... İstiklâl Savaşı sıralarında yararlı neşriyatlarıyla Konya'ya büyük hizmeti bulunan ve yöresel BABALIK Gazetesi İdare Müdürü olan Kurşunculardan Halit Bey'in teşviki ile baş mürettip Nazım, mürettip Hüseyin, İstanbul'lu baş makinist Selim, Gazazzade Kadir ve PTT Müdürlüğü muhasebe memuru Münir beyler tarafından "MATBUAT" adını verdikleri gayri resmi bir kulübün kurulduğunu haber aldım. Bir gün okul arkadaşlarımla birlikte, o tarihlerde ağaçlandırılmamış ve şimdiki evlendirme dairesinin bulunduğu Alaaddin Tepesindeki boş sahada, kilotları diz kapaklarının üzerine kadar uzanmış, sarı kırmızı çizgili formalı on iki kişinin top oynadıklarını müşahade ettik. Bu takım zaman zaman Sanat Okulu öğrencileriyle de top oynarlardı. Kısa bir süre sonra da hatırladığım kadarı ile MATBUAT Kulübü kurucuları bu defa Erkek Lisesi Beden Eğitimi öğretmeni Süreyya Bey'in başkanlığında 1922 yılının Haziran ayında siyah beyaz rengi ile Gençlerbirliğini kurdular ve bu kulüp İdman Cemiyetleri İttifakınca resmen tescil edildi. Gençlerbirliğinin ilk futbolcuları; Nuri YENAL, Daci Selahattn, Refik, Cevdet, Mehmet, Veysel, Kazım ÖZBAY, Ethem, Mustafa, Hilmi, Ekrem, Suavi, Şekip, Arif, Zeki, Sadık, Hasan, Şükrü, Nevzat, Hicazi, Nizamettin ve Ahmet idi."
Bir yıl sonra 1923'te Konya İdmanyurdu Kulübü Ziraat Bankası memurlarından Celâl bey'in başkanlığında sarraf Necati ile kardeşi Sırrı, Halk Partisi Müfettişlerinden İsmail Hakkı bey'in çocukları Selâhattin ve Seyfi, Kaşıkçıların Necati bey ve Albay Rafet ÇAĞLAR tarafından kuruldu ve yeşil beyaz rengi ile tesçil ettirildi। Konya İdmanyurdu' nun ilk futbolcuları: Mustafa, Asım, Telât, Halim, Mahmut, Şemsi, Adnan, Hasan Dayı, Rıfkı, Sait ve Hayri idi.Bu iki kulüpten sonra ilimizde 1927 yılında SELÇUKSPOR kuruluyor. Sarı lacivert renklerle kurulan Selçukspor Kulübü bu gün de etkinliğini sürdürmektedir.Gazi İlk Okulu öğretmenlerinden Osman Fatih KURŞUN'un başkanlığında, aynı okul öğretmenlerinden Enver bey, Kunduracı Altın Çizme Vehbi, İtfaiye Müdürü Ahmet TOSUN ve Sanat Okulundan Celâl beylerin kurduğu Selçukspor Kulübü o tarihlerde resmen tescil ettiriliyor. Selçukspor'un ilk futbolcuları ise; Enver, Cevdet, Tuğrul, Mercan, Halil, Nebi, Hamdi, Fuat, Nihat, Zeki, Reşat, İhsan, Muammer, Nuri, Selim ve Recai idi. Bu kulüpler 1939 yılına kadar etkinliklerini sürdürdüler. Alman harbi nedeni ile Ankara'dan gelen bir emirle bu üç kulübün ayrı ayrı sürdürdüğü etkinlikler iptâl edildi ve faaliyetlerine Bölge Karması olarak devamı istendi. 1943 yılında gelen ikinci bir emirle etkinlikleri tekrar serbest bırakıldı. Konya'da ilk futbol müsabakaları 1924 yılında kerpiçten yapılmış yıkık duvarlarla çevrili bu günkü Horozlu ve Konevi Sitelerinin bulunduğu sahada yapıldı. Futbolda ilk dış karşılaşmamızda bu sahada gerçekleşti. Takviyeli İdmanyurdu Takımı 1924 yılında Eskişehir karması ile karşılaşmıştı.Bir süre sonra arsa sahiplerinin karşı çıkması üzerine, maçlar bu günkü Hava Hastanesi'nin önünden geçen yolun çevresinde ve o tarihlerde binaların bulunmadığı çok geniş bir sahada oynanmaya başlandı. Fakat Konya Belediyesi 1926-1927 yıllarında Meram yolu yapımı nedeniyle bu sahada çalışmalara başlayınca, maçlar burada da yapılamaz oldu. Daha sonra 1928' den 1929 yılına kadar, futbol karşılaşmalarına şimdiki Emniyet Müdürlüğü binasının bulunduğu yer ile Musalla mezarlığı arasındaki boşlukta devam edildi.

Konya İdmanyurdu Kulübü 1934 yılında, Jandarma Komutanlığının eğitim sahası olarak kullandığı bu günkü İmam Hatip Lisesinin bulunduğu yeri Milli Emlâk Müdürlüğünden satın alır. Böylece futbol maçları 1934'ten 1951 yılına kadar bu sahada oynanmıştır.
İdmanyurdu bu sahayı İmam Hatip Lisesine satınca Konya futbolu tekrar sahasız kalır। Son olarak zamanın Valisi Refik Şefik SOYER bu günkü Gençlik Spor Genel Müdürlüğü mülkiyetindeki Atatürk Spor Sitesinin bulunduğu yeri Konya gençliğinin emrine verir.

İLİMİZDE FAALİYETTE BULUNULAN SPOR दल्लारी

İlimizde aşağıda sayılan branşlarda Federasyon İl Temsilciliği bulunmaktadır.
Atletizm, Badminton, Basketbol,Bilardo,Bisiklet, Binicilik, Boks, Briç, Cimnastik, Dağcılık, Engelliler, Geleneksel Spor Güreş, Halter, Hentbol, His, İzcilik, Judo, Karete, Masa Tenisi, Satranç, Teakwon Do, Tenis, Üniversiteler, Voleybol, Vücut Geliştirme, Yüzme Ayrıca Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü bünyesinde İl Spor Merkezinde Cimnastik, Atletizm, Futbol, Basketbol, Voleybol, Karate, Judo, Teakwan-do, Tenis, Masa tenisi, Yüzme, Satranç, dallarında eğitim verilmektedir.Spor eğitimleri yaz ve kış dönemlerinde gerçekleştirilmekte. İlimizin her mahallesine servisler gönderilerek yarının sporcu gençliğine ulaşım kolaylığı sunulmaktarır.Kış Dönemi çalışmaları iki dönem olarak; 1 Ekim, 31 Ocak/1Şubat, 30 Mayıs tarihleri arasında, yaz rogramı ise 1 Haziran/10 Eylül tarihleri arasında gerçekleşmektedir.

İLİMİZDEKİ SPOR TESİSLERİ

Konya Atatürk Spor Kompleksi : Merkez Meram İlçesi Mahmuriye mahallesinde 102।884 metrekare alan üzerine bulunan spor kompleksinde 1 adet stadyum, 2 adet Spor Salonu, 2 Hizmet Binası, Sporcu Soyunma Odaları, Misafirhane Binası, Müdürlük ve Personel Lojmanı, biri çim 2 adet Futbol Sahası, 4 adet Tenis Kort, 3 adet açık Basketbol Sahası, 1 kapalı Yüzme havuzu ile 1 adet Açık Yüzme Havuzu ve her spor dalının bağımsız antrenman yapabileceği spor salonları vardır.

Hizmet Binası ve Sosyal Tesisleri: Atatürk Spor Sitesi içerisinde bulunan İl Müdürlüğü Hizmet Binası ve Misafirhanesi inşaatına 1987 yılında başlanmış ve 1998 yılında bitirilerek hizmete açılmıştır। Binada; 12 adet personel çalışma odası, 15 adet yatak odası, 6 adet süit oda, 1 adet kafeterya ve mutfak,1 adet sauna ve dinlenme odası, 4 adet çok amaçlı çalışma salonu, 1 adet lobi salonu, 2 adet kat asansörü, 1 adet çamaşırhane, 1 adet teras katı ve 1 adet kalorifer kazan dairesi bulunmaktadır. Tesiste çağımıza uygun, rahat bir çalışma ortamı sağlanmıştır. Sosyal Tesisimizde konaklayacak misafirlerimizin keyif alacağı bir şekilde ağırlanması amaçlanmış olup, İlimizde düzenlenen sportif organizasyonlar ile diğer etkinliklerde Türk sporunun ve sporcusuna hizmet vermektedir.

Atatük Stadyumu: 1949 - 1950 yıllarında hizmete açılan Atatürk Stadyum'u bu gün 33।000 seyirci kapasiteli olup 11 spor dallarının antrenman yapabileceği spor salonlarına sahiptir. Futbol sahasının zemini çim ve sistem drenajlıdır. Stadyum tribünlerinin altına 1993 yılında 1 adet sauna ve kondisyon salonu yapılmış, 2000 yılında da atletizm pisti tartan piste dönüştürülmüştür.

Atatürk Spor Salonu:1960 Yılında hizmete açılan Atatürk Spor Salonu 800 kişilik seyirci kapasitesine सहिपिर.

Kapalı Yüzme Havuzu: Kapalı Yüzme Havuzu'nun inşaatına 1976 yılında başlanmış ve 1986 yılında hizmete açılmıştır. Seyirci kapasitesi 500 dür.

Açık Yüzme Havuzu: İnşaatına 1979 yılında başlanmış, 1986 yılında tamamlanarak hizmete açılmıştır. Seyirci kapasitesi 500 dür.

Hizmet Binası (II) 1950 Yılında yapımına başlanmış ve 1953 yılında bitirilmiştir। 1978 Yılında ise ikinci kat ilâve edilmiştir।1998 Yılına kadar İl Müdürlüğü İdari binası olarak kullanılmıştır. Yeni binanın hizmete açılmasıyla bu binada Tesisler ve İşletmeler Şube Müdürlüğü , Sicil Lisans, Kurum Tabipliği ve Kütüphane birimleri görev yapmaktadır.

Tenis Kortları:Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü Atatürk Spor Sitesi içerisinde 4 adet asfalt zeminli Tenis Kort sahası vardır. Tenis Kortlarının bulunduğu yerde 1 adet Lokal binası ile Çay Bahcesi de bulunmaktadır.

Saraçoğlu Tesisleri : Saraçoğlu Spor Tesisleri 1.521.829 metrekare alana sahip olup İl Müdürlüğümüzce bu bölgede 7 yıldır İl Müdürlüğümüzce ağaçlandırma çalışmaları sürdürülmektedir. Tesisde 2 adet derin su kuyusu bulunmaktadır. Ayrıca tesis içerisinde Atış Poligonu ve Sosyal Tesisleri ile Atletizm sahası da vardır.

KONYALI YAŞAYAN BİR AŞIK


Konyalı Yaşayan Bir Âşık: ÂŞIK MERAMÎ VE ŞİİRLERİ
Gerek yetiştirdiği âşıkların çokluğu, gerek geleneğin beslendiği kaynakların zenginliği ve bir dönem burada faaliyet gösteren âşık kahvelerinin varlığıyla Konya ilimiz, Anadolu âşıklık geleneği içerisinde müstesna bir yere sahiptir. Konya’nın tarihî ve dinî kimliği uzun yıllar boyunca bir arada yaşamış ve bu mozaik de, burada gelişen âşık edebiyatına, sanatkârların eğitimleri ve konu dağarcıkları ölçüsünde yansımıştır. Öyle ki, burada gelişen âşık edebiyatı; tarihî devirlerden gelen ozanlık geleneğinden, burada filizlenip tüm dünyaya yayılan ve halkla iç içe yaşayan Mevlevî geleneğinden veya bu geleneğin çevresinde gelişen dinî-tasavvufî Türk edebiyatından ve Konya’ya özgü olan mahallî eğlence kültürü olarak adlandıracağımız âşık meclisleri ve oturak âlemlerinden beslenmiş ve bu kaynak zenginliği de, bu çevrede gelişen âşık edebiyatının şekil ve muhteva açılarından zengin bir birikime kavuşmasını sağlamıştır. Sonuç itibariyle; Konya bu tarihî, dinî ve mahallî kimliğiyle özgün bir âşıklık geleneği merkezi olmuştur. Konya; bu tarihî misyonunu, 1966 yılından beri, 41 yıldır süregelen Âşıklar Bayramı’yla bugün de yaşatmaktadır. *** Konya’da âşıklık geleneği tarihi çok eskilere dayanmaktadır. Bu konuyla ilgili olarak Mahmut Ragıp Gazimihal’in görüşleri dikkat çekicidir. Gazimihal, Konya’da âşıklık geleneğinin zenginliğiyle ilgili olarak Konya’da Musiki (1947) adlı eserinde şöyle demektedir: “Selçukî Konyası’nda kopuzlu ozanların şölenlerde erlik destanları okuduklarını en eski kaynaklara dayanarak kitabımızın ikinci bölümünde söylemiştik. Henüz o asırlarda Türkçe sözlerle perdesazlık etmek geleneğini yaşatmış olan işte bu ozanlar, asıl Oğuz halk musikisinin yolunda yürüyor, uğurunda çalışıyorlar. Var olsunlar. Yaşama gücünü kendi iç zenginliğinden ve güzelliğinden alan bir varlık… Coşkun âşıklar Konya bölgesinde hiçbir asırda eksik olmamış. Geçen asırdan Koca Ahmed, ustası olduğu sazını boynuna vurarak diyar diyar dolaşmış. İmam Yahya’ya vurgunluğundan Kerbelâ’ya kadar giderek orada ölmüş… On iki yaşındayken saz çalıp şiirler söylemeye başlayan Emine Hanım daha seyrek yetişen kadın saz şairlerindendi… Parmaksız lâkabıyla tanınan şair Cemalî (Ahmet), Cevlanî, Feşânî, Gufranî, Hasan Hüseyin, Hikmetî, Kemterî, Kenzî (ki sazıyla diyar diyar dolaşarak daimî surette âşıklarla temasta kalan iyi bir Karamanlı sazcıymış), Lokmanî, Merdanî, Bektaşi nefesleri bulunan Rıza Efendi, Âşık Mehmet, Şevkî, eşsiz sazını padişaha da beğendiren Şem’î, keza padişahın beğendiği Silleli Surûrî, kardeşi kör Zehrî hep şiirler bırakmış, sazdaki ustalıkları hatıralarda yaşamış halk musikicileridir. Birtakımları da, başka çalgılar kullanarak okumakla tanındılar. Düğünlerde tef çalarak ağıt söyleyen Saliha Abla (Seydişehirli), gençliğinde keman çalarak güzel sesini kullanmış olan Nigârî (Silleli), Gülizar Hanım bu cümleden olan halk şairlerindendi… Şiir söylemedikleri için unutulup giden sazcıların sayısı şüphesiz ki daha da çoktu. Halk şairinin kendi şiirlerini sesle okuyarak tanıtması, bunun için de, sesine kendi sazıyla yoldaşlık etmeye koyulması biraz da ümmîliğin icaplarından olarak doğmuş ve tutunmuş bir gelenektir. O bölgedeki saz şairliği yalnız Konya merkezinin inhisarında kalmamış, görünüşe göre, hele Sille her nedense pek verimli olmuştur. Konya bölgesinin yanık gönüllülerle dopdolu bulunması sanat ilerisi bakımından pek önemlidir.” (Gazimihal, 1947: 45-46). Konya’da âşık ve saz ustaları yüzyıllar boyunca varolagelmiştir. Gazimihal bu konuda, “Görülüyor ki unutulmuş veya ikinci kuvvette görülmüş olanların adları eksik kalmış bulunmasına rağmen, Konyalı âşıkların ve saz ustalarının listesi -birçok asrı saran hâliyle- oldukça uzun sürebilmektedir.” demekte ve Konya’daki âşıklık geleneğinin köklü varlığına ve canlılığına işaret etmektedir (Gazimihal, 1947: 60). *** Biz bu küçük yazımızda, kaynağı Selçuklular dönemine kadar uzanan Konya âşıklık geleneğinin günümüze uzanan bir temsilcisini tanıtacağız. Yazımızı, 2005 yılında, 14 Nisan tarihinde savunduğumuz Konya Âşıklık Geleneği ve Âşık Ataroğlu Hayatı-Sanatı-Şiirleri-Şiirlerinin Tahlili adlı doktora tezimizden ve âşığın kendisiyle yaptığımız röportajımızdan yararlanarak hazırladık. Âşık Meramî (Seyfi YILDIZ): Seyfi Yıldız, 15.02.1965 tarihinde, Konya’nın Kadınhanı ilçesine bağlı Sarıkaya köyünde Alibey Yaylası’nda doğmuştur. İlkokuldan sonra okuma imkânı bulamayan Seyfi, kendi gayretleriyle dışarıdan ortaokulu bitirir. On üç-on dört yaşlarında radyoda dinlediği Karaca Oğlan ve Âşık Veysel türkülerinden çok etkilenen Seyfi, aynı yıllarda şiire ilgi duymaya başlar. Bu yıllarda birçok şiir yazan Seyfi bunların değerini bilemediğini, bu yüzden de yıllarca eline kalem kâğıt alamadığını itiraf etmektedir. 1980 yılında, Konya’ya gelmesiyle hayatında yeni bir dönem başlar ve burada saz dersleri alır, içindeki şiir hasretini yeniden canlandırma imkânı bulur. 1999 yılında, Âşık Zikri Aliyâr’la tanışır ve ondan halk şiiri ile ilgili ilk teknik bilgileri alır. Zikri Aliyâr’dan öğrendikleriyle şiirlerine yeni bir düzen getirir ve âşık meclislerine girmeye başlar. Zikri Alyar’ın, nihayet Feyzi Halıcı ile tanıştırmasıyla Seyfi Yıldız’ın hayatında yeni bir sayfa açılır ve Halıcı’nın takdirini kazanır. Halıcı’nın, Seyfi Yıldız’ın şiirlerini Çağrı dergisinde yayımlatmasıyla âşık, bütün şiirlerini yeniden ele almaya başlar. Kusurlarını düzeltir, kafiye ve redif konularında daha seçici davranmaya çalışır. Bu arada, atışma yapmayı bile öğrendiğini ifade eden Seyfi Yıldız, ustasının verdiği Meramî mahlâsını beğenerek kullanır. Bunun yanında o, Âşık Meramî, Âşık Seyfi Meramî, Seyfi Meramî gibi mâhlasları da kullanmaktadır. Gençlik döneminde yazdığı bir tomar şiiri babasının kızgınlıkla yakmasına hâlâ içerleyen Seyfi, bu sıralar eski tarihli şiirlerini toplayıp düzenlemekle meşgul oluyor. Bu döneme ait aşk ve tabiat konulu şiirlerinin çoğu kaybolmuştur. Konya’da yapılmakta olan Türkiye (Konya) Âşıklar Bayramı’na da ilk defa, 2003 yılında katılmış ve okuduğu Mevlâna adlı şiiriyle jüri heyetinin ve bütün izleyicilerinin takdirini kazanmıştır. Bu şiirin bir dörtlüğü şöyledir: Sözleri dolu mana, Rehber olmuş cihana, Doğru yolu insana, Sunar imiş Mevlâna. (Arşivimizden) Âşığımızın konu dağarcığına gelince, daha çok dinî ve tasavvufî şiirler yazmaktadır. Meramî, tasavvufî konular dışında; aşk, tabiat, gurbet, ölüm, günlük olaylar, millî ve dinî konulara da şiirlerinde yer vermiş ve bu konularda da son derece güzel örnekler vermiştir. Onun üç ayrı şiirinden birer dörtlük verelim: Sonbahar gelince boynunu büker, Yaprağını sessiz sedasız döker, Sanki aşılmaz bir derdi var çeker, Yas mı tutar bilmem güze ağaçlar. (Ağaçlar/8. dörtlük) Sinir sistemine darbe indirir, Kanser diyarın mesaj gönderir, Teselli veririm diye kandırır, Arkadan çelmeyi takar sigara. (Sigara/3. dörtlük) Koskoca bina üst üste yığıldı, Tozu dumanı her yana dağıldı, Enkaz deryasında canlar boğuldu, Her gözden yaş döktü Zümrüt Sitesi. (Zümrüt Sitesi/ 2. dörtlük) Şiirlerini hecenin 11’li ölçüsünde yazan Meramî’nin az sayıda da olsa 7’li ve 8’li hece ölçüsüyle de şiirleri bulunmaktadır. 70-80 civarında şiiri vardır. Evli ve dört çocuk sahibi olan Meramî, merkez Karatay ilçesinde etliekmek fırını işletmektedir. Aşağıda, Meramî’nin üç şiirine yer veriyoruz: 1. EY GÖNÜL Bu fâni âlemde ölüm var, uyan, Gaflet uykusuna dalma ey gönül! Bâkî olan yüce Allah’a dayan, Dünyaya bağlanıp kalma ey gönül! Kapılıp gitme zevk sefa seline, Sonun hüsran olur acı hâline, Arzusu bitmeyen nefsin eline, Kendini bırakıp salma ey gönül! Haram karıştırma helâl aşına, Türlü dertler açar dertsiz başına, Devir döner çıkar gelir karşına, Mazlumun ahını alma ey gönül! İnsanlara yüzün daima gülsün, Sen iyilik yap Hak Teala bilsin, İster dostun ister düşmanın olsun, Hiç kimseye kara çalma ey gönül! Bu hayatın gülü er geç solacak, Herkes ektiğini biçip alacak, Yarın başkasına miras kalacak, Malın ile mağrur olma ey gönül! Çevirme kapına gelen muhtacı, Yetimi sevindir, yoksula acı, Defalarca varıp olsan da hacı, Kalpten merhameti silme ey gönül! Günde beş kez buluş Cenabı Hak’la, Gururdan kibirden gönlünü pakla, Bir derdin var ise kendini yokla, Suçu kaderinde bulma ey gönül! Seyfi Meramî der sığın Mevlâ’ya, Esir olma yalan yanlış davaya, Sırat köprüsünde kalırsın yaya, Aman kul hakkıyla ölme ey gönül! (Arşivimizden)

2. ÇEKTİĞİM Gâhî durulursun gâhî coşarsın, Gönül nedir benim senden çektiğim? Gâhî menzil bulur gâhî şaşarsın, Gönül nedir benim senden çektiğim? Gâhî kâr edersin gâhî zararda, Gâhî buradasın gâhî firarda, Gâhî muallakta gâhî kararda , Gönül nedir benim senden çektiğim? Gâhî avam olur, gâhî Âlimsin, Gâhî merhametli, gâhî zâlimsin, Gâhî zehir olur, gâhî balımsın, Gönül nedir benim senden çektiğim? Gâhî sevda çeker, gâhî nazlısın, Gâhî kış olursun gâhî yazlısın, Gâhî hiç devinmez, gâhî hızlısın, Gönül nedir benim senden çektiğim? Gâhî Meramî’sin, gâhî fırıncı, Gâhî kapkarasın, gâhî turuncu, Gâhî tenekesin, gâhî bir inci, Gönül nedir benim senden çektiğim? (Arşivimizden)

3. KONYAMIZ Güzel Anadolu’m cennet misali, Şu cennetin has gülüdür Konya’mız. Çok şehir gezdim bence yok emsâli, Sevgi muhabbet selidir Konya’mız. Yeri göğü ilâhî feyiz dolmuş, Nice Hak dostlarına mekân olmuş, Yaradana vuslatı hedef almış, Giden kervanın yoludur Konya’mız. Bir zaman payitaht olmuş cihana, Medeniyet bahşetmiş dört bir yana, Adı sanı yazılmış çok destana, Tarihe geçmiş uludur Konya’mız. Her insana umut ışığı yakan, Bize hoşgörüyü miras bırakan, O güzel dergâhı mis gibi kokan, Pîr Mevlâna’nın ilidir Konya’mız. Şifadır suyu, toprağı, havası, Yurdumu besler verimkâr ovası, Takdire şayan biçilmez pahası, Bolluk bereket selidir Konya’mız. Selçuklu’dan bize yadigâr kalan, Şu Âşık Meramî’ye ilham olan, Hak’tan Habibi Ekrem’e sunulan Diyarı hicret elidir Konya’mız. (Arşivimizden) Not: Şiirler, 20.01.2008 tarihindeki görüşmemizde Meramî’den alınmıştır.

KAYNAKLAR AYVA, Aziz (2005), Konya Âşıklık Geleneği ve Âşık Ataroğlu Hayatı-Sanatı-Şiirleri-Şiirlerinin Tahlili, Konya, 2 Cilt, Konya, XXIII + 1196 s. Danışman: Doç. Dr. Metin ERGUN, (Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi). GAZİMİHAL, Mahmut Ragıp (1947), Konya’da Musiki, 1947.

KONYA DA SİZE EN YAKIN SAĞLIK OCAĞI





SEVHİLİ HEMSERİLERİMİZ SİZE EN YAKIN SAĞLIK OCAĞI NERDE DERSENİZ BU ADRESE BAKARAK ÖGRENEBİLİRSİNİZ...

http://www.konyasm.gov.tr/sobm/default.asp?ilceid=24&s=5

24 Haziran 2008 Salı

KONYA ÇİFT BAŞLI KARTAL


Konya’nın Efsanevi Çift Başlı Kartalı Hakkında

Konya belediyesinin 1970 yılından itibaren sembol olarak benimsediği çift başlı kartalın kökeni konusunda eğer ciddi bir araştırma yapılacak olursa elbetteki ilk olarak Türklerin Müslümanlığı kabulünden önceki bazı inançları karşımıza çıkar. Ama yazımızın konusu bu olmadığı gibi, bu husus ayrı bir inceleme konusudur. Ayrıca Hititlerden Bizans’a çeşitli devletlerin kartalı sembol olarak benimsemesi bu konudaki çalışmaları bir hayli çeşitlendirecek yoğunluktadır. Bu yüzden yazımızın amacı; Eski inançlardan gelen kartal kültünün Türkler Müslüman olduktan sonra neden dışlamadıkları ve hatta 13. yüzyılının ikinci yarısına kadar plastik sanatlarda neden korudukları konusunda bir deneme yapmaktır.
Konu bir hayli karmaşık olduğu gibi hem anlatması, hem de anlaşılması bakımından bir hayli büyük zorluklar içermektedir. Konuya yaklaşımımız üç ana başlık çerçevesinde olacaktır. Bu üç başlıktan biri “Ukab” yani kartal adını taşıyan peygamberimizin sancağıdır. Diğeri ise “Konya’nın Belde-i Muhayyere” olma ihtimali konusudur. Üçüncüsü ise “Kın Nesreyn” kelimesi ile Konya’nın eski adlarından biri olan “Kunniye” kelimesi arasındaki “Kın=Kun” ses benzerliğidir.
Sırasıyla inceleyecek olursak; “Ukab” kelimesi El Mucid adlı Arapça ve Kamus-ı Türki adlı Osmanlıca sözlüklerde kartala verilen Arapça ad olarak geçmektedir. Bu bilgilere ek olarak Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri sözlüğünde Peygamber Efendimizin siyah renkli sancağının adı da “Ukab”dır. İnternet’te yaptığımız araştırmada Mercek Dergisi Ağustos 2004’de yayınlanan 2. sayının 18. sayfasında bu konu ile ilgili şunlar yazmaktadır;“…1400 yıldır İslam'ın sembolü olan bu sancak kutlu Peygamberimiz, Hz. Muhammed (s.a.v)'in Ukab isimli emaneti olan Sancak-ı Şerifi'dir. Hz. Peygamber her katıldığı savaşa Ukab ile girmiştir...Resullullah (s.a.v) kullanılacak sancakların hep beyaz olmasını emretmişti, ancak Ukab siyah renkli idi…İslam öncesi, Kureyş kabilelerinde kullanılan bu sancak tüm Arapları birleştirici bir öneme sahipti. O dönemdeki tüm kabileler de, İslamiyet'in yayılması safhasında bu sancak altında birleşiyorlardı. Peygamber Efendimiz (sav)'in bu sancak dışında, ordusuna ait birçok sancak daha vardı ama Başkomutanlığa özel olan sancak Ukab'tı…”.
Kartal yani “Ukab” adlı sancağın Müslümanlarca önemini yukarıdaki alıntıyla vurguladıktan sonra Selçuklu Sultanları ile Konya’nın sembolünün de kartal olduğunu hatırlayalım. Burada Türklerin İslam öncesinden getirdikleri Kartal kültü ile peygamber efendimizin de sancağının adının kartal olması Konya’nın çift başlı kartal olan sembolünün neden çağları aşarak günümüze gelebildiğinin birinci delili sayılabilir.
İkinci başlık ise “Konya’nın Belde-i Muhayyere” olması ihtimali konusudur. Bilindiği üzere “Konya’nın Belde-i Muhayyere” olması konusu Selçuklu çağından beri sıkça tartışılmış ama bir türlü çözüme ulaştırılamamış bir konudur. Hatta bu konu son 20-30 yıldır devamlı bir şekilde siyasiler tarafından gündemde tutulmaktadır. Ayrıca dikkate şayandır ki, Konya’nın tanınmış araştırmacı-yazarlarından Mehmet Eminoğlu’nun-“Kın Nesrey’nin Konya olduğuna dair” ilginç bir yazısı vardır.
Doğrusunu söylemek gerekirse, bu konunun da Konya’nın çift başlı kartalı ile yakından ilgisi bulunmaktadır. Bu ilgi şöyledir; Mu'cemu'l-Büldan adlı Arapça sözlüğün 404. sayfasındaki bir Hadis-i Şerif kaynak gösterilerek; Peygamber efendimize Allah tarafından hicret etmek üzere önerilen üç şehirden biri olan “Kın Nesreyn” şehrinin-internetten aldığımız bilgilere göre-İslam âlimlerin çoğunluğu tarafından Konya olduğuna dair ittifak edildiğidir. İnternet’teki Abdullah Baba. Com adlı sayfadan aldığımız bilgiler şöyledir;“…Mu'cemu'l-Büldan Sayfa 404’de Nebi Sallallahü Aleyhi ve Sellem Efendimiz; "Allah u Teala şu üç yerin hangisini seçersen (Medine, Bahreyn, Kın Nesreyn veya Kın Nesrin ) orası senin hicret yerindir, seni muhayyer kıldım diye vahiy edildim, ben de Medine'yi seçtim" buyurmuşlardır. Hadis-i şerifde adı geçen (Kın Nesrin veya Kın Nesreyn) isimlerinin İslam âlimlerinin çoğu tarafından Konya olduğu konusunda ittifak vardır. Kın: Kuşun gözetlediği mekân. Nesr: Kartal ve buna benzer kuşların adı. Nesreyn: İki veya Çift adet anlamındadır. Yani iki veya çift kartal'ın resmi olan yer. Konya’nın yüzyıllardır değişmeyen sembolü de çift başlı kartaldır. Ecdadımız dahi bu sembole müdahale etmemişler ve bu nebevi sözün hikmeti gereği davranmışlardır. Onun içindir ki Muhyiddin Arabî hazretleri gibi, Sultan-ül Ulema Bahaeddin Veled hazretleri gibi, Mevlana Celaleddin-i Rumi Hazretleri gibi daha nice ulema suleha büyük Allah dostları bu beldeye yerleşmişler ve bu beldeyi “Belde-i Muhayyere” olarak görmüşlerdir. Konya tarih sayfasında İslam’ın merkezi olmuş Baş şehir olmuştur ve tekrar İslam’ın baş şehirliğini yapacaktır. Muhyiddin Arabî Hazretleri de bunu “Futuhatı Mekkiyesinde” zikretmişlerdir…”
Konuyu incelemeye “Kın Nesreyn” kelimesinin anlamı ile başlayacak olursak buna göre bu birleşik kelimenin anlamı şöyledir; “Kın” kelimesi “kuşun gözetlediği mekan” anlamındadır. “Nesr” kelimesi ise kartal ve buna benzer kuşların adıdır. “Nesreyn” ise iki veya çift adet anlamındadır. Yani kelime “çift kartal'ın veya çift başlı kartalın gözetlediği alan” olarak Türkçe’ye çevrilebilir. Denilebilir ki bu açıklamalar üzerine Konya’daki Selçuklu Sultanlarının armalarının çift başlı kartal olduğu eklenirse kolayca “Kın Nesreyn” kelimesine “bu şehir Konya’dır” etiketi yapıştırmak mümkündür. Yalnız İslam Tarihi ile ilgili çalışmalar yapan bilim adamlarının ittifakla ve önemle üstünde durdukları bir konu vardır ki, o da “Kın Nesreyn”nin eski Halep şehri olduğudur. Gerçekten gerek Mu'cemu'l-Büldan 404-405. sayfalarda gerekse, ülkemizde yayınlanan eski ve yeni İslam Ansiklopedilerindeki “Kın Nesreyn” maddesinde konu hiçbir tartışmaya gerek bırakmadan açıklanmış ve “Kın Nesreyn” şehrinin eski Halep olduğu tespit edilmiştir.

Peki o zaman “Konya’nın Belde-i Muhayyere” olduğu konusunda bazı araştırmacılar, yazarlar ve bilim adamları neden ısrar etmektedirler. Bunun nedeni İbni Arabi’nin kitaplarında “Konya’nın Belde-i Muhayyere” konusunun geçmekte olduğu iddialarıdır. Öyle ki, İbni Arabi’nin “Fususü’l-Hikem” ve “Futuhat-ıMekkiye” isimli kitaplarında bu konunun geçtiği önemle vurgulanmaktadır. Yalnız şunu da belirtmek lazımdır ki, bu iki kitabın Türkçe tercümeleri üzerinde yaptığımız araştırmalarda bu konuya ve özellikle de Konya kelimesine hiç rastlayamadık. Ama bazı ilim adamlarının bu konunun “Fususü’l Hikem” de geçtiği hususunda ısrar ettikleri malumumuzdur. Ayrıca bu konuda değişik bir rivayetin de bulunduğu yaptığımız araştırma sonucunda öğrenmiş bulunuyoruz. Bu rivayet şöyledir; İbn-i Arabi bir gece rüyasında Peygamber efendimizi görmüş ve “Konya’nın belde-i Muhayyere” olduğu hakkında bilgiyi bu rüyadan elde etmiştir. Ancak şunu da belirtmek lazımdır ki, bu rüya ile ilgili bilgilerin İbn-i Arabi’nin “Fusûsü’l Hikem” ve “Futuhat-ı Mekkiye”adlı kitaplarında bulunmadığını müşahede ettik. Ancak araştırma imkanını bulamadığımız İbn-i Arabi’ye ait olmayan bazı kitaplarda bu rüya ile ilgili bilgilerin olduğu hakkında bilgi edinmiş bulunuyoruz. Ama gerçek olan şudur ki, bu konu ile de ciddi bir çalışmanın olmadığı ne yazık ki konuyla ilgilenen herkesin malumudur. Denilebilir ki, bilim dünyası bu konuda ikiye bölünmüş durumdadır. Bir kısmı “Konya’nın Belde-i Muhayyere olma” konusunun kaynaklara dayandığını iddia ederken, diğer bir kısmı ise bu konunun zayıf bir tez olduğu konusunda görüş bildirmektedirler. Ama gerçek olan şudur ki, “Ukab” konusunda olduğu gibi bu konuda da ortak payda çift başlı kartaldır. Hem “Kın Nesreyn” kelimesinin manası, hem Selçuklu Sultanlarının armasının çift başlı kartal olması ve bu iddianın bir hadis-i şerife dayandırılması; çift başlı kartal kültünün yalnızca şekil geleneğinde bile olsa 13. yüzyılın sonuna kadar neden yaşatıldığının ve günümüze hatırasının kuvvetle neden geldiğinin en önemli kanıtı olsa gerektir.

İnceleyeceğimiz üçüncü ana başlık ise “Kın Nesreyn” kelimesi ile Konya’nın eski adlarından biri olan “Kunniye” kelimesi arasındaki Kın=Kun ses benzerliğidir.
Bilindiği üzere Yunan-Roma çağlarından ve XIII.yüzyılın Batı kaynaklarına kadar geçen zaman dilimi içerisinde Konya şehrinin adı "İkonium" diye geçmektedir. Erken dönem İslam coğrafyacıları ise Konya’yı “Kunnıye” diye adlandırmışlardır. Bu değişikliğin sebebi acaba 13. yüzyılda ortaya çıkmış gibi gözüken “Konya’nın Belde-i Muhayyere olma” iddiasında mı yatmaktadır ? Çünkü geçmişten günümüze “Kın Nesreyn” kelimesi ile Konya şehri arasında, çift başlı kartaldan dolayı ortak bir bağ kurma çabalarının olduğu malumumuzdur. Buna dayanarak diyebiliriz ki; Türklerin Konya’ya gelişlerinden önceki “İkonium” kelimesi, Müslümanların bu coğrafyada gözükmesiyle ve hatta daha sonra Türklerin gelmesiyle birlikte “Kunniye’ye” dönüşmüş olması ihtimal dahilindedir. Bu dönüşümde “Kın Nesreyn” kelimesindeki “kartalın gözetlediği mekan” anlamındaki “Kın” kelimesi “Kun”’a dönüşmüş, bu kelimenin arkasına sahiplik eki olarak “Türk+iye” kelimesindeki gibi “iye” eklenmiş olma ihtimali bir hayli yüksektir. Bu değişikliğin sebebi de elbetteki Peygamberimize isnat edilen yukarıda da değindiğimiz Hadis-Şeriftir. Şurası bir gerçektir ki, yukarıda değindiğimiz “Kın=Kun” ses benzerliği en kötü delildir ve daha sağlam delillere ihtiyaç vardır. Sonuçta her ne kadar zayıf bir delil olsa da ve hatta yanılıyor olsak da bu konudaki ortak payda da çift başlı kartaldır. Görülüyor ki, Selçukluların çift başlı kartalının Konya’nın“Belde-i Muhayyere” olma iddiasına ne denli destek verdiğini geçmişten günümüze kuvvetli bir şekilde izleme imkanına sahibiz. Kaldı ki çift başlı kartal kültü ve “Belde-i Muhayyere” konusundaki hadisi şerif, geçmişten günümüze Müslümanların Konya hakkında düşüncelerini ne ölçüde etkilediğinin en güzel bir örneklerinden birisidir.

Bütün bu anlattıklarımızı derleyip toparlayıp bir sonuca varacak olursak kısaca şöyle diyebiliriz; “Kın Nesreyn” şehri kesinlikle Konya olmayıp, Halep şehrinin eski adıdır. Ve denilebilir ki, “Kın Nesreyn” kelimesi ile Konya arasında “Belde-i Muhayyere” hadisi şerifi doğrultusunda, ortak paydanın çift başlı kartal olduğu gibi bir bağlantının kurulmasının belki de en önemli sebebi; 13. yüzyılda Selçuklulara ve onların başkenti Konya’ya İslam dünyası nezdinde iyi niyetle meşruiyet kazandırma çabasıdır, diyebiliriz. Çünkü Selçukluların yükselişi ile birlikte Abbasiler güçlerini kaybetmişler ve İslam Dünyasının liderliğini Selçuklular ele geçirmişlerdir. Bu meşruiyet kazandırma çabasına en büyük destek “Kın Nesreyn” kelimesinin Türkçe karşılığı olan “Çift başlı kartalın gözetlediği alan” anlamı ile Selçuklu hükümdarlarının sembolü olan çift başlı kartal inancından gelmiştir. Ve bu iki mefhum ortak bir amaçta, yani Konya’ya İslam Dünyasında “Belde-i Muhayyere” Hadis-i Şerifi çerçevesinde meşruiyet kazandırmak için hiçte kötü niyetli olmayan bir çaba ile birlikte kullanılmıştır. Ayrıca yukarıda değindiğimiz “Ukab” konusu; “Konya’nın Belde-i Muhayyere” olarak kabul edilmesi; “Kın Nesreyn” kelimesi ile “Kunniye” kelimesi arasındaki zayıf ses benzerliğinin aynı zamanda bir arada ortaya çıkması üzerinde düşünülmesi gereken bir konu olmasından öteye bir tevafuk olarak gözükmektedir. Adeta benzerlikler ve konular arasındaki uyum Konya’nın Belde-i Muayyere kabul edilmesi hususunda insanları geçmişten günümüze zorlamaktadır. Bu daire çerçevesinde sonuç olarak diyebiliriz ki, bu konu; Türklerin İslam öncesi inançlarıyla, yeni girdikleri dinden gelen etkilerin tek bir amaç çerçevesinde, yani Anadolu’nun tapusunun alınması hususunda girdikleri işbirliğinin en güzel örneklerinden birisini gözler önüne sermektedir. Bu işbirliği 13. yüzyılın ikinci yarısına kadar plastik sanat örneklerinde çok iyi bir şekilde gözlenebilmektedir. Bu konuya örnek olarak sivil yapılarda sıkça görülen kartal betimlemeleridir. Ama unutmamak lazımdır ki, İslam dini Türkler tarafından zamanla daha iyi anlaşılması ve hazmedilmesi sonucunda eski inanışlar yavaş yavaş terk edilmeye başlanmıştır. Bunun sonucu olarak da kartal kültü ve benzeri inançlar 13. yüzyılın ikinci yarısından sonra geniş kullanım imkanlarını kaybetmiş; muhakkak ki günlük konuşma, atasözleri ve deyimler içinde izlerine ancak rastlanır olmuştur. Günümüzde ise sadece folklor araştırmalarının konusu olma durumdadır.


ARKEOLOG M. Sabri DOĞAN
KOYUNOĞLU MÜZESİ

KONYANIN SORUNLARI


Anadolu'nun önemli ticaret merkezleri arasında yer alan Konya, son yıllarda sanayi alanında yapmış olduğu önemli atılımlar ile ülkemizin sanayi ve ticaret metropollerinden birisi haline gelmiştir.
Bulunduğu coğrafi alan, geçmişten gelen bir transit ticaret merkezi olma özelliği ve uluslararası platformlarda düzenlenen fuarlar Konya'yı, Anadolu'da çok önemli bir il konuma getirmiştir.

Konya sanayi ve ticaret alanında önemli rekabetçi üstünlüklere sahip bir ildir.
• Arazi potansiyeli olarak Konya Türkiye'nin en şanslı şehirlerinden biridir.
• Düz arazi varlığı fabrikaların kurulması açısından çok avantajlıdır.
• Deprem riski en düşük iller arasında yer almaktadır.
• Çok yönlü ve esnek sanayisi ile büyük üretim kapasitesine sahip yatırımlar için geniş sektörel yatırım altyapısına sahiptir.
• Kara, hava ve demiryolu ile Türkiye'nin ve dünyanın her noktasına ulaşım imkanı bulunmaktadır.
• Avrupa'ya ve Ortadoğu'ya yakındır.
• Transit ticaret merkezidir.
• Düzenli şehirleşme vardır.
• Nitelikli işgücüne sahiptir.

Bununla birlikte yatırımlar açısından son derece cazip illerden biri olan Konya'da hâlâ çözüm bekleyen bazı sorunlar bulunmaktadır.
A.KONYA'NIN SORUN ALANLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİMİZ
• Endüstri Bölgesinin Kurulması
• Ana Sanayi Yatırımları
• Kümelenme Politikası
• Tarımsal Sanayi ve Kop Projesi
• Teknik Üniversite ve Sosyal Bilimler Üniversitesi
• Mesleki Eğitim Merkezinin Kurulması
• Bölgesel Menkul Kıymetler Borsası
• Ulaşım Sorunları (Hızlı Tren, Duble Yol, Çevre Yolu, Sivil Havaalanı)
1. ENDÜSTRİ BÖLGESİNİN KURULMASI
Konya bugün Türkiye'de gelişmişlik açısından sayılı iller arasında yer almaktadır. Aynı zamanda yüksek bir sanayileşme potansiyeline sahip olan Konya bugün dört adet organize sanayi bölgesi ve sayısız özel sanayi sitesine sahip olan bir şehirdir ve her yönüyle yeni sanayi merkezlerinin kurulmasına hazır bir kenttir.
Konya'nın mevcut potansiyeli de dikkate alındığında, 5084 sayılı Teşvik Yasası'ndan yararlanamaması nedeniyle meydana gelen olumsuz etkiler, başvuru aşamasında olan bir Endüstri Bölgesinin Konya'ya kazandırılmasıyla bertaraf edilebilir.
Endüstri Bölgesi kurulması ile;
- ülke ekonomisinin gelişmesine katkı,
- teknolojik gelişme ve teknoloji transferi,
- üretim artışına katkı,
- istihdam artışı,
- yeni yatırımların teşviki,
- yabancı sermaye girişi sağlanacaktır.
2. ANA SANAYİ YATIRIMLARI
Nüfus bakımından 4., toprak bakımındansa Türkiye'nin en büyük ili olan Konya'nın kamu yatırımlarından aldığı pay oldukça düşüktür.
2006 yılında kamu yatırımlarından 265 milyon 242 bin YTL pay alarak 9. sırada yer alan Konya, 2007 yılında 240 milyon 895 bin YTL pay alarak 11. sıraya gerilemiştir. Bu nedenle İlimizin kamu yatırımlarından aldığı pay arttırılmalıdır.
İlimizin ön plana çıktığı sektörlerde büyük ana sanayi yatırımlarına ihtiyaç duyulmaktadır. Özellikle ilimiz; otomotiv yan sanayi, makine imalat sanayi, ayakkabı, gıda, ambalaj ve döküm sektörü, gibi alanlardaki yatırımlarını destekleyecek son derece etkin bir üretim potansiyeline sahiptir. Bu potansiyelin harekete geçirilmesi gerekmektedir. İlimiz sektörel bir üs haline getirilmelidir. Bir KOBİ başkenti olan Konya'mızda KOBİ'lere yönelik yatırım ve desteklerin artırılarak sürdürülmesine özel önem verilmelidir.

3. KÜMELENME POLİTİKASI
Küreselleşmenin etkilerinin her alana yayıldığı günümüzün rekabet koşullarında fiziksel kaynaklara sahip olanlar değil, bu kaynakları rakiplerinden daha verimli ve etkili kullananlar rekabet edebilmekte ve varlıklarını sürdürebilmektedir.
İlimizde yapılacak olan etkili bir kümelenme çalışması firmalara rekabette öne çıkmaları için pek çok avantaj sağlayacaktır. İlimizde büyük bir kümelenme potansiyeli bulunmaktadır. Bu potansiyelin en iyi şekilde değerlendirmesi amacıyla KOBİ'ler desteklenmeli ve bu konuda bilinçlendirilmelidir.

4. TARIMSAL SANAYİ VE KOP PROJESİ
• Konya bir tarıma dayalı sanayi ve bitkisel hayvansal üretim merkezidir.
• Tarım ve hayvancılık sektörü Konya ilinde, taşıdığı yüksek potansiyel itibariyle Türkiye için büyük önem arz etmektedir.
• Tarımsal ürün borsaları aracılığı ile dünya pazarına uyum için gerekli çalışmalar yapılmalıdır.
• Tarım-sanayi entegrasyonu sağlanmalıdır.
• Akılcı tarım politikaları ile tarımın ülke ekonomisine katkısı artırılmalıdır.
• Konya'da tarım sektörü için çok önemli olan KOP Projesi, Türkiye'nin ilk sulama projesi olma özelliği taşımaktadır.
• Proje ile Konya Ovası'nın yüzde 70'ini sulanabilir hale getirecek ve bölgede su sıkıntısı çekilmeyecektir.
• Ayrıca sulama sorunu ortadan kalkarak tarımda ürün çeşitliliği artacak ve sanayinin hammadde ihtiyacını karşılayacak ürünler yetiştirilmiş olacaktır.
• Projenin en önemli parçası olan Mavi Tünel Projesinin temeli atılmıştır. Projenin bir an önce tamamlanması konusunda çalışmalara hız verilmelidir.

5. TEKNİK ÜNİVERSİTE VE SOSYAL BİLİMLER ÜNİVERSİTESİ
İlimiz sanayisinin ihtiyaç duyduğu nitelikli işgücünü karşılayacak bir teknik üniversitenin Konya'ya kazandırılması gerekmektedir. Kurulacak olan üniversite, üniversite- sanayi işbirliğine teknik yönden büyük katkılar sağlayacaktır. Ayrıca söz konusu üniversitenin sanayide Ar-Ge faaliyetlerinin artırılmasına yardımcı olacak bir teknik altyapıya sahip olmasına dikkat edilmelidir. Kurulacak olan üniversite ileri teknoloji merkezi öncelikli ve özellikli olmalıdır.
Teknik üniversitenin yanı sıra ilimize bir Sosyal Bilimler Üniversitesi'nin kurulması da aynı derecede önem taşımaktadır. Kurulacak olan üniversiteler ile Konya'nın bir eğitim başkenti haline getirilmesi sağlanmalıdır.

6. MESLEKİ EĞİTİM MERKEZİNİN KURULMASI
Sanayicimizin ihtiyaç duyduğu kalifiye eleman eksikliğini gidermek için eğitim sistemi yeniden gözden geçirilmeli ve mesleki eğitim yeniden yapılandırılmalıdır. Bu amaçla ilimizde bir Mesleki Eğitim Merkezi kurulmalıdır. Üniversiteye gidemeyen lise mezunları bu mesleki eğitim merkezi vasıtasıyla sanayiye kazandırılacaktır.

7. BÖLGESEL MENKUL KIYMETLER BORSASI
Sermaye piyasasında yapılacak değişiklikle;
• Anadolu'da ekonominin lokomotifi olan KOBİ'lerin sermaye ihtiyaçlarını minimum maliyetle elde etmeleri için Nasdaq benzeri bölgesel borsaların oluşturulması gerekmektedir.
• Konya'nın her geçen gün gelişen sanayisi ve ticareti göz önünde bulundurularak mahallî bir menkul kıymetler borsasının kurulması zarurî görülmektedir.

8. ULAŞIM
Yatırım ve istihdamın üst sınırlara tırmandığı Konya'da, üretilen malların iç ve dış pazarlara ulaşması ulaşım alt yapısının gerçekleşmesi ile mümkün olacaktır.
Bu nedenle Konya-Ankara arası hızlı tren ve Konya'yı diğer illere bağlayan yolların duble yola dönüştürülmesi projelerinin tamamlanması ve yurtiçi ve yurtdışı hava ulaşımının sağlanarak sivil havaalanının kurulması çalışmalarının bir an önce hayata geçirilmesi gerekmektedir.

8.1. Hızlı Tren Projesi
Nüfus, tarım ve sanayi açısından Türkiye'nin büyük şehirlerinden biri olan İlimiz, hızlı tren projesi ile Ankara'ya ve İstanbul'a yakınlaşacaktır. Bu projenin tamamlanmasıyla, İstanbul-Konya arasındaki 12 saat 25 dakikalık mesafe 3 saat 45 dakikaya düşecektir.
İlimizin ülke içindeki bağlantılarını daha kuvvetli ve işlevsel hale getirecek olan hızlı tren projesinin bir an önce tamamlanması gerekmektedir. Ayrıca Konya-Mersin-Adana ve Konya-Antalya arası hızlı tren çalışmaları başlatılmalıdır.

8.2. Duble Yol Yapımının Tamamlanması
İlimiz İç Anadolu Bölgesinin ortasında diğer bütün illeri birbirine bağlayan önemli bir geçiş güzergahıdır. Bu nedenle Konya'yı lojistik üst haline getirilebilecek çalışmalar yapılmalıdır.
Bu çerçevede Konya ile çevre iller arasındaki duble yol çalışmalarının genişletilmesi ve Nazım imar planı çerçevesinde 126 km'yi bulan Konya şehir çevre yolu yapım çalışmalarına bir an önce başlanması gerekmektedir.

8.3. Sivil Havaalanı
Konya ve etki alanı düşünüldüğünde en büyük ihtiyaçlarından birisi Sivil Havaalanı Projesidir. Böyle bir proje Konya'yı bir fuar ve kongre merkezi haline getirecektir. Ayrıca proje, Konya ile bir bütünlük arz eden Aksaray ve Karaman illerine de hitap edecek bir yapıda hazırlanmalıdır.
Diğer yandan mevcut askeri havaalanı şehir içinde kalmaktadır. Bu nedenle mevcut askeri havaalanı Karapınar çevresine nakledilerek, merkezdeki havaalanı sivil havaalanına dönüştürülmelidir.

8.4. Yurtiçi ve Yurtdışı Hava Ulaşımı
Bugün Konya'dan sadece İstanbul'a uçak seferleri bulunmaktadır. Konyalı işadamları başta İzmir olmak üzere bazı büyükşehirlere de iç hat seferleri düzenlenmesini istemektedir. Bu çerçevede İzmir-Konya-Gaziantep, İzmir-Konya-Erzurum, İzmir-Konya-Van gibi aktarmalı seferler konulmalıdır.
Ayrıca Konya'nın ihracat potansiyeli göz önünde bulundurulduğunda, Konya'dan yurtdışına uçak seferlerinin başlatılması büyük önem taşımaktadır.

A. ÜLKEMİZİN SOSYO-EKONOMİK ÖNCELİKLERİNE YÖNELİK ÖNERİLERİMİZ
Hem ilimizin hem de ülkemizin sosyo-ekonomik önceliklerine yönelik bazı önerilerimiz vardır. Bunlar şu şekildedir:

• Eğitim Reformu ve İşgücü Beceri Dönüşümü
• Sosyal Güvenlik Reformu
• Vergi Sisteminin Yenilenmesi ve İyileştirilmesi
• İstihdam Piyasası ve Çalışma Mevzuatı Reformu
• Girişimciliğin Teşvik Edilmesi
• Altyapı Sektörlerinin Rekabete Açılması
• Yatırım Teşvik Sisteminin Revize Edilmesi
• İnovasyon
• Yeni Ticaret Kanunu
• Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun
• Hipermarketler Yasa Tasarısı

1. EĞİTİM REFORMU VE İŞGÜCÜ BECERİ DÖNÜŞÜMÜ
• Eğitim sistemi ile işgücü piyasası arasındaki ilişkiler kuvvetlendirilmelidir.
• İşgücünün beceri dönüşümünü sağlayan aktif politikalar izlenmelidir.
• Öğrencilerimizin son teknolojik gelişmeleri takip etmelerini sağlayacak bilgi ve teknoloji donanımları temin edilmelidir.
• Türkiye'de mesleki eğitim veren okulların tüm ortaöğretim kurumları içerisindeki payı %35 iken, Avrupa'da bu oran %70'ler seviyesindedir.
• Türkiye'de mesleki eğitimin payı AB standartları seviyesine getirilmelidir.

2. SOSYAL GÜVENLİK REFORMU
• Yapılacak olan Sosyal Güvenlik Reformu ile sosyal güvenlikte birlik sağlanmalıdır.
• Hızlı ve yerel hizmet sunumu sağlanmalıdır.
• Vatandaş memnuniyetini artıracak ve bürokrasiyi azaltacak düzenlemelerin bir an önce uygulamaya geçirilmesi sağlanmalıdır.
• Özellikle kadınlara yönelik girişimci teşvikini sağlayıcı düzenlemeler yapılmalıdır.
• Kadınların işgücüne katılımı sağlanmalıdır.
Bu çerçevede;
- Gerekli hukuki düzenlemeler bir an önce yapılmalı,
- Katılımı arttıracak mali düzenlemeler yapılmalı,
- Düşük ücret uygulaması terk edilmeli,
- Eğitim eksikliği giderilmeli,
- Sosyal güvenlikten maksimum seviyede faydalanma sağlanmalıdır.
Bilindiği gibi Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı'nın tamamen uygulanması Temmuz 2008'e ertelenmiştir. Bu ertelenmeden dolayı işçi ve işverenlerimizin zarar görmemeleri için gerekli önlemler alınarak azami dikkat gösterilmelidir.

3. VERGİ SİSTEMİNİN YENİLENMESİ VE İYİLEŞTİRİLMESİ
• Etkin bir vergi sistemi için; verimlilik, vergi yüklerinin adil bir şekilde dağıtılması ve vergi programlarının bir bütün olarak ele alınması gerekmektedir.
• Vergi politikalarının piyasa ekonomisini güçlendirme yönündeki ekonomik politikalarla uyumlu olması sağlanmalıdır.
• Vergide anlaşılabilirlik ve netlik sağlanmalıdır.
• Kayıt dışı ekonominin azaltılması gerekmektedir. Böylece üretim, istihdam ve ihracat artışı sağlanarak, rekabet edebilirliğimiz en üst düzeye çıkarılmalıdır.
• Kayıt dışı ekonominin kayıt altına alınabilmesi için tüm tahsilat ve ödemeler banka sisteminden geçirilmelidir.
• Vergi oranları düşürülerek vergi tabanı genişletilmelidir.
• Adil, şeffaf ve iyileştirilmiş bir vergi sistemi için vergi ağırlığı dolaylı vergiden dolaysız vergiye kaydırılmalıdır.
• Vergi yöneticileri vergi yasasını sanayicilere ve iş alemine karşı Demokles'in Kılıcı gibi kullanmamalıdır.
• Vergi idaresi ile vatandaşın beyanı esas olmalı ancak yanıltıcı bilginin tespiti halinde denetleme yapılmalıdır.
• Vergi dairelerindeki gayri kanuni sorgulama uygulamaları ortadan kaldırılmalıdır.
• Reel ulusal gelirin artmasını en fazla teşvik eden vergi yapısına sahip vergi sistemleri ile etkinliği sağlamak esas olmalıdır.
• Vergi sisteminin, yüksek ekonomik faaliyet seviyesini desteklemesinin ve teşvik etmesinin yanı sıra kaynakların en üst seviyede tahsisinin de sağlaması gerekmektedir.
• Kamu harcamaları ile ilgili tasarruflara da azami dikkat çekilmelidir.
• Ülkemizde uygulanmakta olan gelir vergisi sisteminde oto kontrol önlemleri olmalıdır. Ticari hayatı olumsuz etkileyecek düzenlemelerden kaçınılmalıdır.
• Vergi gelirleri bütçe faiz ödemeleri yolu ile yüksek gelir gruplarına rant aktarma aracı haline gelmemelidir. Yani vergi gelirleri gelir dağılımını iyileştirici etkide bulunmalıdır.

4. İSTİHDAM PİYASASI VE ÇALIŞMA MEVZUATI REFORMU
• Şirketlerin birleşmeleri ve KOBİ'lerin ortaklık kurması özel vergi teşvikleri ile desteklenmelidir.
• İşletmeler üzerindeki sosyal yükler azaltılmalıdır.
• Üretimi ve rekabet gücünü esas alan ulusal ücret politikası uygulanmalıdır.
• AB sosyal politikasına uyumda Türk ekonomisinin rekabet gücü gözetilmelidir.
• Çalışan sayısı 50 kişiyi aşan işletmelerde söz konusu olan ilave istihdam anlayışından vazgeçilmelidir. (%3 özürlü, %1 eski hükümlü, %1 terör mağduru istihdamı gibi)

5. GİRİŞİMCİLİĞİN TEŞVİK EDİLMESİ
• Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde girişimciliğin oynadığı rol çok büyüktür.
• Girişimcilik, yeni kaynaklarla, yeni teknolojilerle toplumu tanıştırır ve bu sayede daha önce kullanılmayan veya daha az kullanılan kaynaklar ekonomiye kazandırılır ve üretimde artış meydana gelir.
• Yeni açılan bir şirket veya yeniden yapılandırılan bir şirket ülkenin istihdam hacmini arttırır ve tüm bunlar sonucunda da iktisadi kalkınma pozitif bir ivme kaydeder.
• Girişimcilik Türkiye'de yeni bir kavram olması sebebiyle pek fazla ilerleme göstermemektedir.
• Türkiye'de kadınlar ve gençler eğitim eksikliği ve finansman sorunları yüzünden girişimci olamamaktadır.
• Özellikle kadın ve gençlerin iş dünyasında ihtiyaç duyulan bilgiye, eğitime ve kredi mekanizmalarına ulaşımı sağlanmalı ve bu çerçevede girişimci teşvikini sağlayıcı düzenlemeler yapılmalıdır.

6. İSTİHDAM PİYASASI VE ÇALIŞMA MEVZUATI REFORMU
• Şirketlerin birleşmeleri ve KOBİ'lerin ortaklık kurması özel vergi teşvikleri ile desteklenmelidir.
• İşletmeler üzerindeki sosyal yükler azaltılmalıdır.
• Üretimi ve rekabet gücünü esas alan ulusal ücret politikası uygulanmalıdır.
• AB sosyal politikasına uyumda Türk ekonomisinin rekabet gücü gözetilmelidir.
• Çalışan sayısı 50 kişiyi aşan işletmelerde söz konusu olan ilave istihdam anlayışından vazgeçilmelidir. (%3 özürlü, %1 eski hükümlü, %1 terör mağduru istihdamı gibi)

7. ALTYAPI SEKTÖRLERİNİN REKABETE AÇILMASI
• Rekabeti kısıtlayan anlaşmaların ve egemen durumun haksız kullanımının ortadan kaldırılması,
• Firmalar arası birleşmelerin kontrol edilmesi,
• Devlet yardımlarında etkin gözetimin sağlanması gerekmektedir.

8. YATIRIM VE TEŞVİK SİSTEMİNİN REVİZE EDİLMESİ
• Doğu ve Güneydoğu başta olmak üzere bütün Anadolu için ekonomik göçü engellemek amacıyla yeni teşvik politikasına ihtiyaç vardır.
• Yatırımların teşvikinde AB uygulamaları da dikkate alınarak, etkin yatırım araçlarının kullanılmalı, bürokrasi azaltılmalı ve şeffaflık sağlanmalıdır.
• Türkiye'nin sanayi haritası çıkarılarak, birbirini besleyen yatırımlar ile bölgesel ve sektörel gelişmeye yönelik projeler özellikle desteklenmelidir.
• KOSGEB'in destek verdiği KOBİ kapsamı genişletilmeli ve imalat sektörü dışındaki diğer sektörlerde yer alan KOBİ'ler de bu desteklerden faydalanabilmelidir.
• KOSGEB tarafından KOBİ'lere sağlanan destek ve krediler çeşitlendirilmeli ve bu teşviklerdeki prosedürler basitleştirilmelidir.
• Ayrıca yürütülen Sanayi Envanteri çalışmaları bir an önce tamamlanmalıdır. Böylece Türk sanayisinin stratejisi ortaya konulmalıdır.

9. İNOVASYON
• Farklı ve yeni fikirlerin geliştirilmesi ve uygulanması olarak ifade edilen inovasyon kavramı, kürselleşme sürecinde özellikle KOBİ'ler açısından vazgeçilmez bir unsur haline gelmiştir.
• Ayrıca inovasyon, kurumsallaşma konusunda sıkıntı yaşayan KOBİ'ler için de temel çıkış noktası olacaktır.
• Bu konuda devletin KOBİ'lere sağlayacağı destek büyük önem taşımaktadır. Bu noktada Ar-Ge çalışmaları desteklenmeli ve yenilikler, yenilikçi fikirler cazip hale getirilmelidir.
• Bu çerçevede devlet, inovasyon konusunu bir politika olarak algılamalı ve devletin tüm birimleri inovasyon fikrini iyi bir şeklide kavrayarak bu konuda ciddi adımlar atmalıdır.
• Konya'da:
- Konya Teknokent'i OSB'lerle işbirliği geliştirilmelidir;
- KOBİlerimiz bilgilendirilmeli,
- KOBİ'lere yeni fikir oluşturmaları konusunda teknik destek sağlanmalıdır.

10. YENİ TİCARET KANUNU
• Türk ticari hayatını kolaylaştıracak yeni bir ticaret kanunu gerekmektedir.
• Şu anda komisyonda bekleyen bu kanunun bir an önce yasalaşması ile birlikte 51 yıldır değişmeyen yasanın günümüz koşullarına uygun hale gelecektir.
Bu kanun ile;
- Şirketlerin tasfiyesi, birleşmesi, kurulması şeffaf olmalı ve böylece ülke ekonomisine katkı sağlanmalıdır.
- Sermaye şirketleri için bağımsız bir denetleme sağlanmalıdır.
- Etkin bir denetim ve kontrol sistemi olmalıdır.

11. TÜKETİCİNİN KORUNMASI HAKKINDA KANUN
• 2003 yılında yürürlüğe giren Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunu'nun uygulanması aşamasında bazı sorunlar ortaya çıkmaktadır.
• Bu Kanun ile getirilen Tüketici Sorunları Hakem Heyetleri'nden çıkan kararlar çoğunlukla tüketici lehine olmakta ve üreticinin hakları göz ardı edilmektedir.
• Bu çerçevede hem tüketiciyi hem de üreticiyi koruyan yeni bir düzenleme getirilmelidir.

12. HİPERMARKETLER YASA TASARISI
Haksız rekabetin ortadan kaldırılması amacıyla hazırlanan "Hipermarketler Yasa Tasarısı”, bu haliyle çıkarılmamalı, yeniden düzenlenerek hem küçük esnafın hem büyük alışveriş merkezlerinin hem de halkımızın çıkar ve ihtiyaçları gözetilmelidir.

Sonuç olarak,
Ülkemiz ve Konya adına sıralamış olduğumuz tüm bu sorunlar çözüme kavuşturulduğu taktirde, sanayi ve ticarette ulusal ve uluslararası alanda rekabet edebilirliğimiz artacaktır.

Konya'nın sahip olduğu ticaret ve sanayi potansiyeli en iyi şekilde değerlendirildiği taktirde, hem ülkemiz hem de ilimiz kalkınacaktır.

KONYADA RAMAZAN


Konya'da Ramazan
Ramazan olanca güzelliği ve bereketiyle geldi. Türkiye'nin her yerinde olduğu gibi Konya' da da fark edilir bir manevi havada, geçmektedir. Çarşı pazarlarda görülen hareketlilik, karşılıklı davetlerle güçlenen sevgi ve saygı bağları, fakirlere yardımların çoğalması, zekatların genellikle bu ayda verilmesi gibi özellikler dini görevlerin yapılmasıyla birlikte ekonomik, sosyolojik, psikolojik açılardan da toplumda bir rahatlık ve mutluluğa neden olmaktadır.
Konya'da Ramazan'a gelince ben "Aman eski Ramazanlar" havasına girmeyeceğim. Genellikle, çoğunluk çocukluğunda Ramazan'ların daha farklı ve güzel olduğunu ileri sürerek o yaşlara olan özlemlerini dile getirirler. Oysa Ramazanlar eskiden de güzeldi, şimdi de çok güzel... Günümüzde sosyal kurumlar iftar yemekleri vererek ekonomik güçleri dar olan insanlarla birlikte, öğrencilere ,isteyenlere ve evine geç kalan kişilere de iftar açmaları için fırsat tanımaktadırlar. Ayrıca Teravih namazı sonrasında halka şerbetler ikram etmekte, çeşitli eğlenceler hazırlayarak halkı mutlu etme yoluna gitmektedirler. Konya halkı kendi arasında ise akraba ve eş dost davetleriyle Ramazan'ı daha mutlu geçirme geleneğini sürdürmektedir.
Ramazan yemekleri dersek, eskiden bilinen sade ve yumurtalı pidelere yakın yıllarda tahinli pideler de eklenmiştir. İftar sofraları genellikle iftariyelikler ile başlamakta ,ailenin varlığına göre başta "Kara Yemek Takımı"olmak üzere en güzel hazırlanan menülerle hazırlanmaktadır. Bütümet, su böreği ,söz kesen hoşaf gibi vazgeçilmezler dışında mevsime göre en güzel yemekler iftar sofralarını süsleyerek, oruçluları ve misafirlerini mutlu etmektedir. Çünkü güllerle ve çiçeklerle, zevkle hazırlanmış bir iftar sofrasında topun atılışıyla dua ederek yemeğe başlamak bence mutlulukların en büyüğüdür.
Konya'da günümüze has diğer bir özellik iftar davetlerinin artık lokantalara da taşınmış olmasıdır. Ev yemeklerini çok güzel yapan Köşk vb lokantalarımız sayesinde evde yorulmadan da daha fazla kişilere davet yapılabilmektedir.
Mukabeleleriyle,Teravih namazlarıyla, orucuyla,sahuru ile iftarı ile ama en çok soframızda bulunduracağımız fakir sayısı zenginliği ile Ramazan hepimize ,ülkemize ,İslam alemine,ve dünyamıza hayırlar ve mutluluklar getirsin. Ramazanınızla birlikte Bayramınız da kutlu olsun,sevgili okurlarım.

KONYADA NÜFUS


Türkiye 7 yıl aradan sonra yeniden sayıldı. Sayım sonuçları bazı illeri sevindirirken bazılarını üzdü. Bazı illerde beklenenin üzerinde bir rakam çıkarken bazılarında beklenenin altında çıktı. Sayım sonuçlarının ilimizi nasıl etkilediğinden bahsetmeden önce yeni sistemden biraz bahsetmek yerinde olacaktır.
Ülkemizde, sonuncusu 2000 yılında olmak üzere bugüne kadar 14 Genel Nüfus Sayımı yapılmıştır. Sokağa çıkma yasağı uygulanarak bir günde yapılan bu sayımlarda, kişiler sayım günü bulundukları yerde, yani de facto yöntemine göre sayılmışlardı. 2006 yılında çıkarılan 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu ile ülkemizdeki nüfus sayımlarının da veri kaynağını oluşturacak yeni bir sistem kuruldu. Bu yeni sistemde yapılan sayımın sonuçları pek çok il için yeni düzenlemeleri gerektirecek gibi görünüyor.
1. Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi Nedir?
Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi adı verilen bu sistemde öncelikle 5490 Sayılı Kanun'da da öngörüldüğü gibi ülkemizdeki tüm adres bilgilerinin kaydedildiği Ulusal Adres Veri Tabanı oluşturuldu. Yerleşim yerlerindeki bütün adresler, anketörler tarafından tek tek ziyaret edilerek bilgi formları toplandı. TÜİK tarafından geliştirilen web tabanlı program ile, alanda tespit edilen ikamet adres bilgileri, MERNİS kayıtları ile T.C. kimlik numarası kullanılarak elektronik ortamda eşleştirildi. Türkiye'de ikamet eden yabancıların bilgileri ise pasaport numarası kullanılarak ikamet ettikleri adresler ile ilişkilendirildi ve ayrı bir veri tabanı oluşturuldu. Eşleştirme işlemi tamamlandıktan sonra ikamet adreslerine göre kişisel bilgileri içeren adres listeleri, kişilerin kontrol etmeleri için Kanun gereği 60 gün süreyle mahalle/köy muhtarlıklarında askıya çıkarıldı. Askı süresince, muhtarlıkların yanı sıra TÜİK'in web sayfasından da vatandaşlara ikamet adreslerinin doğruluğunu kontrol etme imkanı sağlandı. Böylece, nüfus sayımlarında yaşanan mükerrer kayıt ya da kayıt olmama gibi sorunların ortadan kaldırılması sağlandı.
Kamu kurum ve kuruluşları adrese yönelik tüm idari işlemlerinde artık bu sistemi kullanacak, yerleşim yerleri ayrımında nüfusun büyüklüğü ve temel nitelikleri hakkında güncel bilgiler de bu sistemden elde edilecek. Ülkemizin nüfusuna ilişkin bilgiler, sadece on yılda bir yapılan nüfus sayımları yerine, “de jure” yöntemi olarak bilinen ikamet adresine dayalı olarak her yıl TÜİK tarafından yayımlanacak. ADNKS İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü'ne devredildi ve sitemin güncelliğinin ve devamlılığının sağlanması Bakanlığın görevi dahilinde.
2. Nüfus Sonuçları ve Etkileri
2.1. Türkiye
1927 yılından 1990 yılına kadar her 5 yılda bir düzenli olarak yapılan nüfus sonuçlarına baktığımızda, 1927 yılında 13 milyon 648 bin 270 olan Türkiye nüfusunun 2000 yılında 67 milyon 803 bin 927'ye ulaştığını görmekteyiz.
Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi ile yapılan ilk nüfus sayım sonuçlarına göre ise 31 Aralık 2007 tarihi itibariyle Türkiye nüfusu 70,586,256 kişidir.
Nüfusun 35,376,533'ünü erkek, 35,209,723'ünü ise kadınlar oluşturmaktadır. Ülkemizde ikamet eden nüfusun % 70.5'i şehirlerde yaşamaktadır. Şehir nüfusu (il ve ilçe merkezlerinde ikamet eden nüfus) 49,747,859, köy nüfusu (bucak ve köylerde ikamet eden nüfus) ise 20,838,397 kişidir. Şehirlerde yaşayan nüfus oranının en yüksek olduğu il % 92.7 ile Ankara, en düşük olduğu il ise % 31.8 ile Ardahan'dır.
Ülkemizde ortanca yaş 28.3'tür. Ortanca yaş erkeklerde 27.7 iken, kadınlarda 28.8'dir. Şehirlerde ikamet edenlerin ortanca yaşı 28.4, köylerde ise 27.9'dur. 1564 yaş grubunda bulunan çalışma çağındaki nüfus, toplam nüfusun %66.5'ini oluşturmaktadır. Ülkemiz nüfusunun %26.4'ü 014 yaş grubunda, %7.1'i ise 65 ve daha yukarı yaş grubundadır.
2.2. Konya
Adrese dayalı nüfus sayım sonuçlarına göre, Konya il nüfusu ise 1 milyon 959 bin 82 olarak ortaya çıktı. 2000 yılı nüfus sayımına göre 2 milyon 192 bin olan Konya'nın nüfusu, yapılan son açıklamayla 2 milyonun altına düşmüş oldu.
2000 nüfus sayım sonuçlarına göre Konya'da şehir nüfusu 1 milyon 294 bin 817, köy nüfusu 897 bin 349 iken, 2007 sayım sonuçlarına göre şehir nüfusu 1 milyon 412 bin 343, köy nüfusu ise 546 bin 739 kişidir. Şehirde yaşayanların oranı %59, köyde yaşayanların oranı %41'dir. Şehirdeki nüfusun 701 bin 737'si erkek, 710 bin 606'sı ise kadındır. Köy nüfusunun 266 bin 929'u erkek, 279 bin 810'u kadındır.
Nüfus yoğunluğu olarak ifade edilen bir kilometrekareye düşen kişi sayısı, Türkiye genelinde 92 iken, yüzölçümü büyüklüğüne göre ilk sırada yer alan Konya ilindeki nüfus yoğunluğu 50'dir.
Nüfusu en yüksek olan illerin başında İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa ve Adana gelirken, Konya nüfus bakımından Türkiye'nin 6. büyük ili oldu.
Konya'nın en kalabalık ilçe merkezi Selçuklu, en az nüfusa sahip ilçe merkezi ise Ahırlı'dır. Konya'nın merkez 3 ilçesinin toplam nüfusu ise 967 bin 55'dir. 2000 nüfus sayımına göre kent merkezi nüfusunda %30 oranında bir artış oldu.
Genel sayımdaki düşüşün en önemli nedenlerinin başında yurt dışında yaşayan insanların kendi köyü ve beldesinde sürekli ikamet etmediği halde sayım kapsamına alınması geliyor.
Türkiye'nin yurt içi ve yurt dışı silah üretim merkezleri arasında yer alan Beyşehir ilçesine bağlı Üzümlü Kasabası, Konya'nın 31 ilçesinin 12'sinden daha fazla nüfusa sahip. 4 bin 444 kişilik nüfusa sahip Üzümlü Beldesi Hüyük, Derebucak, Ahırlı, Yalıhüyük, Derbent, Taşkent, Altınekin, Halkapınar, Akören, Çeltik, Hadim ve Tuzlukçu ilçelerini geride bıraktı. Bunun en önemli sebebi ise beldede işsizliği az olmasından ötürü göç vermeyip aksine göç alıyor olması. Genç nüfus beldede çalışıyor. Kasaba sanayisi gelişmiş bir yerleşim yeri. Silah sektöründe Türkiye'de iç ve dış piyasada bir çok firmayla çalışıyor ve bu firmalara silah satıyor. Bünyesinde bulundurduğu silah fabrikaları sayesinde işsizlik az. Beyşehir dahil olmak üzere çevre köy ve kasabalardan gençler buraya gelip iş imkanı bulabiliyorlar.
Coğrafi açıdan bakıldığında Türkiye'nin en büyük ili olan ve insanlık aleminin en eski yerleşim merkezi olarak Çatalhöyük'ü içinde barındıran Konya'da, son nüfus sayım sonuçları dengeleri değiştirecek.
Yeni sonuçlara göre, Konya'da 31 ilçeden 4'ü ve 205 beldeden 111'inin nüfusu 2 binden az. Bilindiği gibi nüfusu 2 binin altına düşen beldelerle ilgili 1994 yılında çıkan Belediyeler Yasasında; ''nüfusu 2 binin altına düşen belde belediyeleri, belediye olmaktan çıkarılır'' ifadesi yer alıyor. Ancak bu konuda yetki; üçlü kararnameyle İçişleri Bakanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanına ait. Şu ana kadar pek uygulanmadı. Bu kez uygulanıp uygulanmayacağını ise zaman gösterecek. Uygulanması durumda büyük bir ihtimalle belediye başkanları yakın beldelerle birleşme yoluna giderek belde kalmanın yollarını arayacak. Kapatılan belediyeler ise yasayla feshedilerek İl Özel İdaresine bağlanacak.
Aşağıdaki tabloda 1963'ten bu yana Konya'nın belediye sayısı görülmektedir. 1984, 1999 ve 2007 yıllarında bir önceki yıla göre azalma olduğunu görüyoruz.
Nüfusu azalan 44 belediyenin geliri de düşüyor. Yeni sonuçlar, nüfusu bir hayli düşen özellikle küçük ilçeler ve bazı illerin belediye paylarını da önemli ölçüde düşürecek. Şehirlerde yaşayanların sayısının değişmesi, özellikle altyapı yatırımları açısından büyük önem taşıyor. Çünkü illere yapılan yardımlardaki para tutarı nüfusuna göre ayarlanıyor

KONYA SELÇUK ÜNİVERSİTESİ


KONYA SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
Konya'da üniversite açılması konusunun gündeme geldiği tarih 1955 yılıdır. Bu tarihte Konya'da üniversitenin kurulması için TBMM'de bir kanun tasarısı hazırlandı. Tasarı, Milletvekillerinin yarısından fazlası tarafından da imzalandı. Ancak tasarı talihsiz bir şekilde Milli Eğitim Komisyonu'ndan geçemedi. Bu tarihten 7 yıl sonra, 1962'de Konya, M.E.B.'e bağlı olarak açılan Selçuk Eğitim Enstitüsü ve Yüksek İslâm Enstitüsü ile üniversiteye sahip olma yolunda ilk ciddi adımını atmış oldu. Bu ilk adımın güçlendirilerek geliştirilmesi için 1968 yılında Konya'da Üniversite'yi Kurma ve Yaşatma Derneği kuruldu. Nihayet duyulan yakın ilgi, gösterilen üstün gayret ve sarf edilen çabalar boşa gitmedi ve bugünkü Mühendislik-Mimarlık Fakültesi'nin nüvesini teşkil eden Mühendislik-Mimarlık Yüksekokulu kuruldu. Binası, dersanesi, personeli ve bütçesi olmadığı halde Üniversite'yi Kurma ve Yaşatma Derneği'nin gayretleri ile 1970-1971 eğitim-öğretim yılında çocuk esirgeme kurumuna ait bir binada (Gazi Lisesi yanı) hizmet vermeye başlayan bu yüksekokul, 5 Temmuz 1971 tarih ve 1418 sayılı kanunun 9.maddesine istinaden Konya Devlet Mimarlık Mühendislik Akademisi ünvanını aldı.Üniversitenin kuruluşuna hazırlık safhasını teşkil eden bu üç okuldan asıl üniversiteye geçiş ise, 1975 yılında gerçekleşti. 11 Nisan 1975 tarihinde yürürlüğe giren "4 üniversitenin kurulması ile ilgili" 1873 sayılı kanunla yurdumuzda dört üniversitenin kurulması öngörülmüş ve Selçuk Üniversitesi' de bu kanuna istinaden kurulmuştur. 1976-1977 eğitim-öğretim yılında Fen Fakültesi ve Edebiyat Fakültesi olmak üzere iki fakülte, 7 bölüm, 327 öğrenci ve 2 kadrolu öğretim üyesi ile faaliyete geçen Selçuk Üniversitesi, 1982 yılına kadar kayda değer bir gelişme gösterememiştir.
Selçuk Üniversitesi için atılım yılı 1982 olmuştur. 20 Temmuz 1982 tarih ve 41 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname ile ilk etapta üniversitenin çekirdeğini oluşturan Fen ve Edebiyat Fakülteleri birleştirilerek Fen-Edebiyat Fakültesi'nin kurulmasına, Selçuk Yüksek Öğretmen Okulu'nun Eğitim Fakültesi'ne dönüştürülmesine, Konya Devlet Mühendislik-Mimarlık Akademisi'nin, Mühendislik-Mimarlık Fakültesi'ne dönüştürülmesine, Konya Yüksek İslam Enstitüsü'nün İlâhiyat Fakültesi'ne dönüştürülmesine, Hukuk, Tıp, Ziraat ve Veteriner Fakültesi ile Sağlık, Fen ve Sosyal Bilimler Enstitüleri'nin kurulmasına, Yabancı Diller Yüksekokulu'nun kaldırılarak Konya Meslek Yüksekokulu'na dönüştürülmesine, Niğde'de Niğde Meslek Yüksekokulu'nun kurulmasına, Kız Sanat Yüksek Öğretmen Okulu'nun Kız Sanat Eğitim Yüksekokulu'na dönüştürülmesine, Niğde Eğitim Enstitüsü'nün Eğitim Yüksekokulu'na dönüştürülmesine karar verilmiştir. 41 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname ile bir anda 8 fakülte, 4 yüksekokul ve 3 enstitü seviyesine ulaşmıştır.
Bugün ise Selçuk Üniversitesi 16 Fakülte, 1 Devlet Konservatuvarı, 1 Yabancı Diller Yüksekokulu, 2 Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu, 3 Sağlık Yüksekokulu, 25 Meslek Yüksekokulu, 4 Enstitü, 13 Araştırma ve Uygulama Merkezi ve 60.000'i bulan öğrenci sayısı ile ülkemiz üniversiteleri arasında ilk sıralarda yer almaktadır.

KONYA SİNEMALARI ESKİ

Milli Mücadele Günlerinde ve Cumhuriyetin İlk Yıllarında Konya Sinemaları
Milli Mücadele günlerinde ve Cumhuriyetin ilk yıllarında Konya'nın sosyal hayatında hiçte küçümsenmeyecek hizmetler yapan Sanayi Mektebi Sineması Sanat Okulu'nda idi ve Belediye Sineması gibi o da yok olmuştur. Konya Sanayi Mektebi Sineması Konya'da ilk sinema olarak bilinir. Balkan Harbi sırasında 19111912 yıllarında inşa edilmiş olup, Sanayi Mektebi bandosu çalışması için yapılmıştı. Sinema olarak 1913 yılında halk hizmetine girmiştir. Sinema ilk gösterildiğinde perdede bir kara tren seyircilere doğru geliyormuş; bunu gören kadın seyircilerden bazıları bayılmışlar, bazıları ise korkup kaçmışlar. Sinemayı işletenler bu kargaşayı önlemek için filmi yarıda kesmiş ve halka aydınlatıcı bilgiler vermek zorunda kalmışlardır.
Bugünkü Özel İdare Binası'nın kuzeybatı köşesinde ve binaya 56 metre uzaklıkta idi. Marangoz atölyesi idi. Bugünkü girişin 50 metre batısında bilet kulübesi vardı. Bilet alınır sonra sinemaya girilirdi. 1520 basamak merdivenle çıktıktan sonra salona girilirdi. Sinemanın balkonu da vardı. Salon loştu. Tavan yüksekliği 67 metre, 1520 metre boyu, genişliği ise 7 metreyi geçmezdi. Sinema oynayacak mı perde iner, tiyatro oynayacak mı perde kalkardı. Salonun ortasında, biraz geride makine dairesi vardı. Salonun arkasında, geride 20’ şer kişi alacak şekilde mevkiler vardı. Önde erkekler arkada kadınlar otururdu. Binanın yerden sinema salonu zeminine kadar Sille taşından örülmüştü. Yukarısı çatıya kadar kerpiçti. Tahta panjurlu 56 pencere çift kanatlı idiler. Çatı Marsilya kiremit'i ile örtülü idi. Sinema haftada 1 gün Pazar akşamları tatil edilirdi. Haftanın 1 gününde de kadınlara oynatılırdı. Bunun dışında her akşam sinema vardı. Sinema afişlerinin yazısını makinist Ziya Bey yazardı ki, bu şahıs Yeni Sinemada da makinistlik yapmıştır. Ziya Bey'in film oynatmak ve afiş yazmaktan başka bir işi daha vardı. Düz cam üzerine filmin kısım, kısım özetini Fransızca İngilizce, Almanca, hangi dilde ise bilenlere tercüme ettirir, çini mürekkeple yazardı. Filim oynarken sıra bu camlara geldi mi film durdurulur. Bu camlardaki yazılar halka gösterilirdi. Halk da filimden bir şeyler anlamaya çalışırdı. Sinemada girişte kontrol vardı. Mevki denilen bölüm pahalı, fakat rağbette olan yer normal olan bölmeydi. Hemen, hemen yatsı zamanından sonra başlar, gece saat 2223'e kadar sürerdi. Film başlamadan önce makine dairesinden ince sesli bir zille 3 defa işaret verilirdi. Üçüncü zilin sonunda elektrikler söner, film başlardı. Sinemanın elektriğinin şehir cereyanı ile ilgisi yoktu. Benzinle çalışan bir motordan elde edilirdi. Motor ayrı bir yerde binanın arka bölmesinde monte edilmişti.
Film 1.5 saat kadar oynadı mı, hemen perdeye üzeri yazılmış camlarda biri uzanırdı ve üzerinde "10 dakika istirahat, lütfen biletlerinizi kontrole hazırlayın" yazısı yazardı. Gezici büfe bir taraftan aralarda dolaşır, bir taraftan da 34 koldan bilet kontrolü yapılırdı. Biletsiz girenler sille tokat dışarı atılırdı. Yazar Selçuk Es bu konuda başından geçen bir olayı şöyle anlatır. "Hiç unutmam biletim olduğu halde kontrol esnasında bulamadım. İri kıyım okul hademelerinden biri beni kolumdan tutup dışarı çıkardı. Sahanlıkta enseme bir tokat attı, kendimi 1. bölmenin merdiven basamağında buldum. Burada bekleyen diğer bir adamın elinden dayak yemeden kurtuldum, hala şaşarım." Bayanlar matinesine salona bilet almadan girilirdi. Selçuk Es bayan matinesindeki bilet kontrolü konusunda duyduklarını şöyle anlatır: "Konya'da senelerce biçki dikiş yurdu işleten Terzi Emine hanım 6570 yaşlarında dinç ve çevik hareketlerle işini yapardı. Önce hanımlara şöyle seslenirdi; Hanımlar herkes parasını hazırlasın bilet keseceğim. Sinema ondan sonra başlayacak. Kimse yerinden kalkmasın, kalkan olursa vallahi kolundan tutar, dışarı atarım. Emine hanım 10 ve 15 kuruşluk iki bilet keserdi. Bilet işi bitince makinistte;"Ziya oğlum" diye seslenirdi. "Biletleri kestim sinemaya başla". Makinistte başlardı "Sanayi Mektebi sineması sessizdi. Sesli, sözlü, şarkılı filimler Cumhuriyet'ten çok sonra Konya'ya geldi. İlk oynatıldığı yer de yanan belediye sineması idi. Sanayi Mektebi Sineması sessizdi ama motorla işleyen makinenin gürültüsünü 7 mahalle öte duyabilirdi. Üstelik binanın her tarafı tahta olduğu içinde gürültü zangırtı yapardı. Cumhuriyetin ilk günlerinde yaylı el vantilatörleri yeni moda olmuştu. Ekseri bayanların ellerinde, üzerinde ayrıca ayna olan kutulu el vantilatörleri bulunurdu. Bunların sesi de ayrı bir alemdi ve sinema salonu makinesi el yelpazelerinin arasında tam bir çarcuna haline gelirdi. Sonradan birkaç defa çevrilen Halide Edip'in Ateşten Gömlek Filmi de bu sinemada gösterilmişti. İstiklal Savaşına ait bu film Konya'da o sıralarda iyi iş yapan filmlerdendi. Selçuk Es bu film ile ilgili bir anısını şöyle anlatmaktadır: "Konya Sultanisi'nde Yeni Lise adını almıştı yatılı idim. Sınıfta bulunan 27 kişi aramızda para toplayarak bir gece "Ateşten Gömlek Filmine" gittik. Film üzerimizde o derecede milli bir etki yapmıştı ki, hafta sonu okulda milli kıyafetlerimizi de giyerek filimin bazı sahnelerini sözde temsil ederdik. Üst sınıftaki ağabeylerimiz de bizleri zevkle seyrederdi. Şehre gelen tiyatrolar Sanayi Mektebi Sinemasında gösterilerini yaparlardı. Bir defasında Konyalı gençlerin kurduğu Gökalp gurubu Halit Fahri Ozansoy'un Baykuş Piyesini oynamıştı. Hasan Tahsin Pehlivan adı ile anılan 5560 yaşlarındaki bir adam da yine Sanayi Mektebi Sinemasında kılıç, bıçak oyunları ile meddahlık yapmıştı. Okulların gösteri yeri de Sanayi Mektebi Sineması idi. Bina 19261927 yılları arasında yıkıldı.
1956 yılında yanan Belediye Sinemasının 1910 yılında okul olarak yapıldığı söylenir. Sonradan nedense bu amaçtan uzaklaşılmış ve sahne ve salon olarak kullanılmaya başlanmıştır. 1916 yılında bazı tamir ve tadillerle aynı zamanda tiyatro olarak kullanılmaya başlanmıştır. Yaşlılar Belediye Sinemasını Gökalp Tiyatrosu olarak bilirlerdi. Binanın tamiri ve elektriklenmesi Vali Muammer Bey zamanına rastlar. Milli bir tiyatro kurmak için gösterilen çabalar boşa gitmemiş ve Ziya Gökalp'in ismi kurulan tiyatroya verilmiştir. Bina Gökalp Tiyatrosu olarak iki seneye yakın bu şehre olağan üstü hizmetler yapmıştır. Yazar Selçuk Es bu konuda şunları anlatmaktadır: "Hafızamda iz bırakan bir olayı anlatmak istiyorum. Kurtuluş Savaşımızın en sıkıntılı ve en kritik günleri; Cepheye bir yandan genç insanlar gönderiliyor, bir yandan da kafilelerle yaralı geliyor, hastanelere taşıyordu. Trenler, İstasyon ve şehri bağlıyan yollar günün her saatinde dolu idi. Güneşli ve tozlu yollarda kırık sesli bir kağnının sürüklenir gibi gidişi bile gözlerimizi yaşartmaya yeterdi. İşte böyle günlerden birinde şehirde bir haber yayıldı. Şehit çocuklarının sünnet töreni yapılacaktı. Tarih 2Temmuz1921 olarak tespit edilmişti. Sünnetin yapılacağı yer Belediye Sineması idi. Herkes güçü yettiği kadar bir hediye ile ilk sabahtan doldurmuştu. Davetliler 1. kat balkona alındılar. Çocuklar sahnede askeri doktorlar tarafından sünnet ediliyor, sonrada salonda hazırlanan karyolalarına alınıyorlardı. Çocukların korkulu feryatlarına Konyalıların hıçkırık sesleri karışıyor, salon bir ana baba gününü andırıyordu. Salon Milli Mücadele boyunca askeriyenin emrinde idi. Askerimize elbise ve çamaşır hazırlayan dikim bölüğü aşağıda idi. 1. kat kundura dikicilerine aitti. İkinci kat saraçlara, üçüncü kat ise tüfekçi ve kamacı ustalarına ayrılmıştı"
1923 senesinde sonra bina tekrar sinema olarak halkın hizmetine girdi. İlk kiracısı zamanın tatlıcısı merhum Mümin usta idi. Bu sıralarda sık, sık tiyatro kumpanyaları da gelirdi. Bu konuda Selçuk Es şöyle anlatmaktadır: "Ünü İstanbul'a kadar yayılan Komik Tatar Osman Efendinin programları büyük ilgi görürdü. Komik Tatar Osman Efendi Kel Hasan gibi makyaj yapar öyle çıkardı sahneye. Komik Tatar Osman Efendi'yi aradan yıllar geçmesine rağmen unutamadım. Unutamadıklarım arasında yine bu kumpanyada Kantocu ünlü Avantiye de vardı"
Bina 1925 yılında bir tamir daha gördü ve Belediyenin malı oldu. Bu defada ağazade Zühtü Bey sinemayı kiralamıştı. Zühtü Beyin zamanında sinema altın devrini yaşadı, denilebilir. Zühtü Bey de bina uzun bir süre kaldı. Sonra Ceylani ve Seyfi Beylerin bulunduğu bir ortaklığa devredildi. Belediye Sineması sinema olarak yaşadığı altın devrinde Konya'nın sanat ve kültür hayatında büyük hizmetlerde bulundu. Selçuk Es bu sinemada seyrettiği sessiz filmler hakkında şöyle demektedir; "Sessiz filmlerim hatırlanabilecekleri şunlardı; Masist, Tommiks, Timmakkoy, Türk filmlerinden Bir Millet Uyanıyor, Ankara Postası, Sessiz filmlerin ünlü kadın yıldızları arasında Klara Bov, Bili Dov, bugünün Elizabeht Taylor'u, Marlin Monre'si gibi idiler. Bir millet uyanıyor, Ankara Postası İstiklal Harbini anlatıyorlardı. Almanların ünlü Emil Yanıpıs tarafından çevrilen Şehvet Kurbanını da Muhsin Ertuğrul'la Cahide Sonku da çevirmişlerdi. Türklerin çevirdiği şehvet kurbanını da bu sinemada seyretmiştim"
1926 senesi Eylül ayının birinci Çarşamba günü hava mevsim dolayısıyla sıcak olmakla beraber akşama doğru serinlik çıkmıştı. Konya Belediyesinin Alaaddin Tepesindeki Sinema binası o sene ağa zade merhum Zühtü Beyin icarında çalışmakta idi. Kiracı Zühtü Bey bir haftadan beri İstanbul'da bulunmakta, mevsimin en iyi filmlerinin Konya'ya yollanması için film piyasasını dolaşmakta idi. İstanbul Sinemalarında 1 hafta devamlı gösterilen Deniz Aşıkları isimli film Konya'ya gönderilmiş, 3 günde reklamı yapılmıştı. O gün ilk gösterileceği gece idi. Sinema saat 20 de başlayacaktı, Fakat sinema makinistti Ziya Bey o gün zamanında gelmedi. Ziya bey o zamanlarda Konya'da bulunan 5. kor karargahında askerlik vazifesini ifa etmekteydi. Yazıcı eri olduğundan ve şimdiki gibi yazı makineleri bulunmadığından resmi evrak el ile yazılırdı. O gün de işi çok olduğundan biraz geç gelecek diye saat 1945 geceye kadar beklenildi. Nihayet karargaha telefon edildi. Alınan cevap hiçte hoşa gidecek şekilde değildi. Nöbetçi subayı müsaade etmediğinden gelemeyecekti. Hemen birkaç kişi gidip ricada bulundu, maalesef kabul olunmadı. Kor komutanı Naci Paşa'ya telefon edildi, vazifeli subayın vazifesine müdahale edilemeyeceğinden kendilerinin rahatsız edilmemesini nezaketen bildirdiler. Vali İzzet Bey de o gün ailesi ve çocuklarıyla sinemaya gelmiş, Cumhuriyet locası diye isimlendirilen 1. kat locaların tam ortasındaki locaya oturmuştu. Derhal vaziyet vali beye bildirildi. Rahmetli İzzet Bey de "madem her taraftan cevap aldınız, benim tekrar müracaat etmem iyi bir sonuç vermez, içinizde makineyi işletecek ve sinemayı oynatacak kimse yok mu ?" diye sordu. Belediyenin itfaiye ve sokak elektrik işlerine bakan Silleli İbrahim Bey ile eşraftan bir genç derhal filmi gösterebileceklerini söylediler. Vali bey de onlara hitabeden "gençler şayet kendinize iyice güvenemezseniz bu akşam sinemayı dağıtalım, biletler yarın geceye muteber olsun, halk da dağılsın" dedi. Gençler kendilerine güvendiklerini müsaade edilirse sinemayı gösterebileceklerini söylediler. Vali Bey de "madem güveniyorsunuz buyurun vazifenize başlayın" cevabını vererek locasına döndü. Yazar Selçuk Es o gece yaşanan olayları şöyle anlatmaktadır; "İlk zil çaldı makine dairesine gittim. Kapı önünden içeri baktım makinistler canla başla dikkatlice çalışıyorlar. makineye filmi geçirdiler, şöyle bir makineyi perdeye aksettirmeden işlettiler, her şey muntazam. İkinci zil çaldı. Salonun ikinci kat elektrikleri söndü. Ben de gidip yerime oturdum. Sıra komşumuzun 67 yaşlarındaki oğlu bana ağabey dışarıdaki resimlere baktım, deniz altı torpile çarpıyor, o da gösterilecek mi ? Ben de bir şey bilmemekle beraber gönlü olsun diye her şey gösterilecekmiş cevabını verdim. Üçüncü ve son zil çaldı. Salon tavan elektrikleri de sönerek film gösterilmeye başlandı. Program filmden önce muhakkak bir kısımlık manzara ismi altında ilave bir film gösterilirdi. O günde ilave filmin adı 18. yüzyılda yelpaze modası idi. Programa geçildi, filmde şahıslar her şey baş aşağı. Derhal durdurularak on dakika sonra tekrar başladı. Böylelikle 1. ve 2. kısımlar bitti. Ne var, ne yok diye tekrar makine dairesine gittim. Bir de ne göreyim. Aşağı bobin filmi sarmadığından içerisi insanın yarı beline kadar film yığılmış bu sırada vali İzzet Bey de geldi. Ve vaziyeti görerek derhal müdahale etti. Toplanan filmleri orta taraftaki odaya gönderdi. Burada kimsenin dolaşmamasını istedi. Ama tam o sırada nedenini bilemediğim bir şekilde bu film yığını birden ateş aldı. Sanki bir oksijen kaynak makinesinin ağzından fışkıran kırmızı dev gibi alev çıkıyodu. Salonun tavanı derhal filmin dumanı içinde kalmış olup birden elektriklerin yanması ile vaziyet bütün çıplaklığı ile görünüyordu. Salonda panik başlamış, herkes canını kurtarmaya çalışıyordu. Ben de ilk olarak çıkanlardan olup, binanın ön kapısını var kuvvetimle tekmeleyerek açmaya ve kendimi dışarıya atmaya başarılı oldumsa da yukarıdaki makinist İbrahim Beyin su...,su... sesleri üzerine birkaç vatandaşla birlikte yangın tenekelerine koştuk. Aldığım tenekeyi ikinci kata çıkarırken halkın hücumu karşısında yarısı başımdan aşağı inerek yarım teneke ile yetiştim. Aman Allah'ım o ne manzara idi. Makine dairesinin her tarafı saç kaplı olduğu için filmin alevi kapıdan koridora doğru insanı yutarcasına uzuyor, kapı ağzına yanaşmanın imkanı olmuyordu. Tekrar bir teneke almak için aşağı indiğimde Vali İzzet Bey'in gayet soğukkanlılıkla vatandaşlara "telaşa lüzum yok gel delikanlı al şu tenekeyi derhal yukarı götür. Buraya bak evladım sen de hemen yukarı götür" komutları vererek şaşkınlıktan ne yapacağını bilmeyenlere itidalle "yukarı götür" tavsiyesi ile beraber yukarı su yolluyordu. Ben de ikinci tenekeyi üstüm başım sırılsıklam yüklenip çıkarken birisi eteğimden tuttu. Dönüp baktım bir de ne göreyim o panik anında komşumun oğlu "deniz altı torpile çarptı da yangın ondan mı çıktı ?" sorusunu soruyordu ki hakikatten filmde de deniz altı torpil atmak üzere hazırlığa geçilirken yangın başlamıştı. İkinci defa yukarı çıktığımda yangın kısmen sönmüş, gelen sularla tamamen bastırıldığı zamanda itfaiye de yetişerek tamamen tehlike atlatılmıştı. Film başlamadan önce bazı localardan sandalye çalınıp diğer localara taşındığından buna mani olmak üzere birkaç kişinin oturduğu localarda boş kalan sandalyelerin aşırılması dolayısıyla sandalye isteyenlerden fark alınmaması göz önünde tutularak localara bakan görevli müşteriyi içeriye koyduktan sonra üzerlerinden kapıyı kilitlemişti. Panik anında loca kapısını kilitli bulanlar şaşkınlıktan yandaki localara atlıyorlar onların da kilitli bulunması ve bu sefer gelenlere kabalıklaşan locada kımıldamak imkanı bulunmadığından mütemadiyen kapıya vurup açın diye bağırıyorlardı. Kapısı açılan locadan boşalanlar da neden kilitledin diye zavallı hademeyi dövüyorlardı. Diğer bir gülünç olayda 1. kat locadan aşağı atlamak isteyen bir vatandaşın ailesi mani olmak üzere yakalamak istiyor, fakat can korkusundan kendini koyuveriyor aşağı, eşi ancak ceketinin ucunu tutabildiğinden ve locanın kenarına da sıkıca bastırdığından adamcağız asılı kalmıştı. Dışarıda bir belediye zabıta memuru şaşkınlık içinde önüne gelenlere "aman yahu bir kova buluverin de yangına su götürelim" diye çabada iken, diğer bir memur arkadaşı da avucunda kabak çekirdeği hem çitliyor, hem de "vay canına be duman azaldı, yangın sönüyor, halkı geri çevirelim de filmin geri kalan kısmı gösterilsin hiç olmazsa, herkesin heyecanı bastırılmış olur, diye söyleniyordu" Yangın hasarı film, ile makinenin ark aynasından ve ufak, tefek yağlı boya tahribinden ibaret olarak ucuz atlatılmış olup, 4 gün sonra yani 5 Eylül 1926 tarihinde sinema "Esir Melike" filmi ile tekrar halkın hizmetine açıldı. 1931 yılında Belediye Sineması yeni yapılan tamir ve tadille bir de balkona kavuştu. Sanayi Mektebi Sineması makinisti Ziya Bey askerliğini bitirmiş olup, bu defa da Belediye Sinemasında çalışır olmuştu. Belediye Sineması bir yönden sesli filmler oynatırken bir yönden de şehre gelen tiyatro ve sanat guruplarının gösterilerini şehir halkına sunuyordu. O senelerin meşhur operet kumpanyalarından bazıları şunlardı; Aziz İhsan, Kemal Sahir, Anastasya, Muhlis Sebahattin, Celal Sururi ve kardeşi, Bu arada İstanbul darül Bedayi heyeti de birkaç defa gelmişti. Manyetizmacı ve fakir Aziz Ensari merhumun gösterileri günlerce şehirde konuşulur olmuştu. Aziz halkın önünde kafasına çivi çakmış, keskin bir kılıcı midesine kadar indirmişti. Konya'da tutunan sanat toplulukları arasında Kemal Sahir tiyatrosu başta gelirdi. Kemal Sahir olağan üstü bir sanat kabiliyeti ile bazı eserleri çok güzel oynardı. Güzel oynadığı eserlerin başında Reşat Nuri Gültekin'in Taş Parçası, ve yarı operet olan Arşın Malalandı. Kemal Sahir Arşın Malalan da karısı ile oynardı. Şehre gelen tiyatro gurupları arasında şamil isimli ve çok güzel kazaska oynayan bir karı koca vardı. Son senelerin tutulan dansözlerinden Türkan Şamil isimli kız sahneye çıkar numaralar yapardı. Türkan Şamil daha sonraları kitleleri arkasından sürükleyen bir dansöz oldu. Türk tiyatrosuna ve Türk musikisine unutulmaz hizmetlerde bulunan rahmetli Muhlis Sabahattin bilhassa Tarla Kuşu operetiyle Konya'da ün salmıştı. Selçuk Es tiyatro serisi ile ilgili bir anısını şöyle anlatır "İstanbul Darül bedayi sahnesinde gördüğüm Aynaroz kadısı adlı komediyi Konyalıların tuttuğu ve sevdiği Refik Beye anlatmış o da bir gün hazırlandıktan sonra sahneyi koymuştu. Refik Bey baba Saffeti Aynaroz kadısı rolünde, Adalet Taraje Hanım da Afrodit rolünde sahneye çıkardı. Eser Konya'da tutuldu ve sevildi. Adalet Traje Hanım da uzun boylu esmere kaçar, cazibesi olan bir kadındı. Kocası İlhami adlı bir Almandı. Ünlü komik Hayri Gürler de Adalet hanımla sahneyi pek zenginleştirirlerdi. Adalet hanım harpten önce Almanya'ya gitti. Bir Alman filminde rol aldı. Harpten sonra Konya'ya tekrar geri döndü. Daha gençlerin hatırlayacağı Mice Tiyatrosu ve Anjelikte Belediye sinemasında gösteriler yaptı"
1932'den sonra Kiracı Zühtü Bey sinemayı bıraktı. 1956 yılında yanıncaya kadar bina bir çok el değiştirdi. Ve bu şehrin sanat ve kültür hayatına hizmet etti.