24 Haziran 2008 Salı

KONYA ÇİFT BAŞLI KARTAL


Konya’nın Efsanevi Çift Başlı Kartalı Hakkında

Konya belediyesinin 1970 yılından itibaren sembol olarak benimsediği çift başlı kartalın kökeni konusunda eğer ciddi bir araştırma yapılacak olursa elbetteki ilk olarak Türklerin Müslümanlığı kabulünden önceki bazı inançları karşımıza çıkar. Ama yazımızın konusu bu olmadığı gibi, bu husus ayrı bir inceleme konusudur. Ayrıca Hititlerden Bizans’a çeşitli devletlerin kartalı sembol olarak benimsemesi bu konudaki çalışmaları bir hayli çeşitlendirecek yoğunluktadır. Bu yüzden yazımızın amacı; Eski inançlardan gelen kartal kültünün Türkler Müslüman olduktan sonra neden dışlamadıkları ve hatta 13. yüzyılının ikinci yarısına kadar plastik sanatlarda neden korudukları konusunda bir deneme yapmaktır.
Konu bir hayli karmaşık olduğu gibi hem anlatması, hem de anlaşılması bakımından bir hayli büyük zorluklar içermektedir. Konuya yaklaşımımız üç ana başlık çerçevesinde olacaktır. Bu üç başlıktan biri “Ukab” yani kartal adını taşıyan peygamberimizin sancağıdır. Diğeri ise “Konya’nın Belde-i Muhayyere” olma ihtimali konusudur. Üçüncüsü ise “Kın Nesreyn” kelimesi ile Konya’nın eski adlarından biri olan “Kunniye” kelimesi arasındaki “Kın=Kun” ses benzerliğidir.
Sırasıyla inceleyecek olursak; “Ukab” kelimesi El Mucid adlı Arapça ve Kamus-ı Türki adlı Osmanlıca sözlüklerde kartala verilen Arapça ad olarak geçmektedir. Bu bilgilere ek olarak Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri sözlüğünde Peygamber Efendimizin siyah renkli sancağının adı da “Ukab”dır. İnternet’te yaptığımız araştırmada Mercek Dergisi Ağustos 2004’de yayınlanan 2. sayının 18. sayfasında bu konu ile ilgili şunlar yazmaktadır;“…1400 yıldır İslam'ın sembolü olan bu sancak kutlu Peygamberimiz, Hz. Muhammed (s.a.v)'in Ukab isimli emaneti olan Sancak-ı Şerifi'dir. Hz. Peygamber her katıldığı savaşa Ukab ile girmiştir...Resullullah (s.a.v) kullanılacak sancakların hep beyaz olmasını emretmişti, ancak Ukab siyah renkli idi…İslam öncesi, Kureyş kabilelerinde kullanılan bu sancak tüm Arapları birleştirici bir öneme sahipti. O dönemdeki tüm kabileler de, İslamiyet'in yayılması safhasında bu sancak altında birleşiyorlardı. Peygamber Efendimiz (sav)'in bu sancak dışında, ordusuna ait birçok sancak daha vardı ama Başkomutanlığa özel olan sancak Ukab'tı…”.
Kartal yani “Ukab” adlı sancağın Müslümanlarca önemini yukarıdaki alıntıyla vurguladıktan sonra Selçuklu Sultanları ile Konya’nın sembolünün de kartal olduğunu hatırlayalım. Burada Türklerin İslam öncesinden getirdikleri Kartal kültü ile peygamber efendimizin de sancağının adının kartal olması Konya’nın çift başlı kartal olan sembolünün neden çağları aşarak günümüze gelebildiğinin birinci delili sayılabilir.
İkinci başlık ise “Konya’nın Belde-i Muhayyere” olması ihtimali konusudur. Bilindiği üzere “Konya’nın Belde-i Muhayyere” olması konusu Selçuklu çağından beri sıkça tartışılmış ama bir türlü çözüme ulaştırılamamış bir konudur. Hatta bu konu son 20-30 yıldır devamlı bir şekilde siyasiler tarafından gündemde tutulmaktadır. Ayrıca dikkate şayandır ki, Konya’nın tanınmış araştırmacı-yazarlarından Mehmet Eminoğlu’nun-“Kın Nesrey’nin Konya olduğuna dair” ilginç bir yazısı vardır.
Doğrusunu söylemek gerekirse, bu konunun da Konya’nın çift başlı kartalı ile yakından ilgisi bulunmaktadır. Bu ilgi şöyledir; Mu'cemu'l-Büldan adlı Arapça sözlüğün 404. sayfasındaki bir Hadis-i Şerif kaynak gösterilerek; Peygamber efendimize Allah tarafından hicret etmek üzere önerilen üç şehirden biri olan “Kın Nesreyn” şehrinin-internetten aldığımız bilgilere göre-İslam âlimlerin çoğunluğu tarafından Konya olduğuna dair ittifak edildiğidir. İnternet’teki Abdullah Baba. Com adlı sayfadan aldığımız bilgiler şöyledir;“…Mu'cemu'l-Büldan Sayfa 404’de Nebi Sallallahü Aleyhi ve Sellem Efendimiz; "Allah u Teala şu üç yerin hangisini seçersen (Medine, Bahreyn, Kın Nesreyn veya Kın Nesrin ) orası senin hicret yerindir, seni muhayyer kıldım diye vahiy edildim, ben de Medine'yi seçtim" buyurmuşlardır. Hadis-i şerifde adı geçen (Kın Nesrin veya Kın Nesreyn) isimlerinin İslam âlimlerinin çoğu tarafından Konya olduğu konusunda ittifak vardır. Kın: Kuşun gözetlediği mekân. Nesr: Kartal ve buna benzer kuşların adı. Nesreyn: İki veya Çift adet anlamındadır. Yani iki veya çift kartal'ın resmi olan yer. Konya’nın yüzyıllardır değişmeyen sembolü de çift başlı kartaldır. Ecdadımız dahi bu sembole müdahale etmemişler ve bu nebevi sözün hikmeti gereği davranmışlardır. Onun içindir ki Muhyiddin Arabî hazretleri gibi, Sultan-ül Ulema Bahaeddin Veled hazretleri gibi, Mevlana Celaleddin-i Rumi Hazretleri gibi daha nice ulema suleha büyük Allah dostları bu beldeye yerleşmişler ve bu beldeyi “Belde-i Muhayyere” olarak görmüşlerdir. Konya tarih sayfasında İslam’ın merkezi olmuş Baş şehir olmuştur ve tekrar İslam’ın baş şehirliğini yapacaktır. Muhyiddin Arabî Hazretleri de bunu “Futuhatı Mekkiyesinde” zikretmişlerdir…”
Konuyu incelemeye “Kın Nesreyn” kelimesinin anlamı ile başlayacak olursak buna göre bu birleşik kelimenin anlamı şöyledir; “Kın” kelimesi “kuşun gözetlediği mekan” anlamındadır. “Nesr” kelimesi ise kartal ve buna benzer kuşların adıdır. “Nesreyn” ise iki veya çift adet anlamındadır. Yani kelime “çift kartal'ın veya çift başlı kartalın gözetlediği alan” olarak Türkçe’ye çevrilebilir. Denilebilir ki bu açıklamalar üzerine Konya’daki Selçuklu Sultanlarının armalarının çift başlı kartal olduğu eklenirse kolayca “Kın Nesreyn” kelimesine “bu şehir Konya’dır” etiketi yapıştırmak mümkündür. Yalnız İslam Tarihi ile ilgili çalışmalar yapan bilim adamlarının ittifakla ve önemle üstünde durdukları bir konu vardır ki, o da “Kın Nesreyn”nin eski Halep şehri olduğudur. Gerçekten gerek Mu'cemu'l-Büldan 404-405. sayfalarda gerekse, ülkemizde yayınlanan eski ve yeni İslam Ansiklopedilerindeki “Kın Nesreyn” maddesinde konu hiçbir tartışmaya gerek bırakmadan açıklanmış ve “Kın Nesreyn” şehrinin eski Halep olduğu tespit edilmiştir.

Peki o zaman “Konya’nın Belde-i Muhayyere” olduğu konusunda bazı araştırmacılar, yazarlar ve bilim adamları neden ısrar etmektedirler. Bunun nedeni İbni Arabi’nin kitaplarında “Konya’nın Belde-i Muhayyere” konusunun geçmekte olduğu iddialarıdır. Öyle ki, İbni Arabi’nin “Fususü’l-Hikem” ve “Futuhat-ıMekkiye” isimli kitaplarında bu konunun geçtiği önemle vurgulanmaktadır. Yalnız şunu da belirtmek lazımdır ki, bu iki kitabın Türkçe tercümeleri üzerinde yaptığımız araştırmalarda bu konuya ve özellikle de Konya kelimesine hiç rastlayamadık. Ama bazı ilim adamlarının bu konunun “Fususü’l Hikem” de geçtiği hususunda ısrar ettikleri malumumuzdur. Ayrıca bu konuda değişik bir rivayetin de bulunduğu yaptığımız araştırma sonucunda öğrenmiş bulunuyoruz. Bu rivayet şöyledir; İbn-i Arabi bir gece rüyasında Peygamber efendimizi görmüş ve “Konya’nın belde-i Muhayyere” olduğu hakkında bilgiyi bu rüyadan elde etmiştir. Ancak şunu da belirtmek lazımdır ki, bu rüya ile ilgili bilgilerin İbn-i Arabi’nin “Fusûsü’l Hikem” ve “Futuhat-ı Mekkiye”adlı kitaplarında bulunmadığını müşahede ettik. Ancak araştırma imkanını bulamadığımız İbn-i Arabi’ye ait olmayan bazı kitaplarda bu rüya ile ilgili bilgilerin olduğu hakkında bilgi edinmiş bulunuyoruz. Ama gerçek olan şudur ki, bu konu ile de ciddi bir çalışmanın olmadığı ne yazık ki konuyla ilgilenen herkesin malumudur. Denilebilir ki, bilim dünyası bu konuda ikiye bölünmüş durumdadır. Bir kısmı “Konya’nın Belde-i Muhayyere olma” konusunun kaynaklara dayandığını iddia ederken, diğer bir kısmı ise bu konunun zayıf bir tez olduğu konusunda görüş bildirmektedirler. Ama gerçek olan şudur ki, “Ukab” konusunda olduğu gibi bu konuda da ortak payda çift başlı kartaldır. Hem “Kın Nesreyn” kelimesinin manası, hem Selçuklu Sultanlarının armasının çift başlı kartal olması ve bu iddianın bir hadis-i şerife dayandırılması; çift başlı kartal kültünün yalnızca şekil geleneğinde bile olsa 13. yüzyılın sonuna kadar neden yaşatıldığının ve günümüze hatırasının kuvvetle neden geldiğinin en önemli kanıtı olsa gerektir.

İnceleyeceğimiz üçüncü ana başlık ise “Kın Nesreyn” kelimesi ile Konya’nın eski adlarından biri olan “Kunniye” kelimesi arasındaki Kın=Kun ses benzerliğidir.
Bilindiği üzere Yunan-Roma çağlarından ve XIII.yüzyılın Batı kaynaklarına kadar geçen zaman dilimi içerisinde Konya şehrinin adı "İkonium" diye geçmektedir. Erken dönem İslam coğrafyacıları ise Konya’yı “Kunnıye” diye adlandırmışlardır. Bu değişikliğin sebebi acaba 13. yüzyılda ortaya çıkmış gibi gözüken “Konya’nın Belde-i Muhayyere olma” iddiasında mı yatmaktadır ? Çünkü geçmişten günümüze “Kın Nesreyn” kelimesi ile Konya şehri arasında, çift başlı kartaldan dolayı ortak bir bağ kurma çabalarının olduğu malumumuzdur. Buna dayanarak diyebiliriz ki; Türklerin Konya’ya gelişlerinden önceki “İkonium” kelimesi, Müslümanların bu coğrafyada gözükmesiyle ve hatta daha sonra Türklerin gelmesiyle birlikte “Kunniye’ye” dönüşmüş olması ihtimal dahilindedir. Bu dönüşümde “Kın Nesreyn” kelimesindeki “kartalın gözetlediği mekan” anlamındaki “Kın” kelimesi “Kun”’a dönüşmüş, bu kelimenin arkasına sahiplik eki olarak “Türk+iye” kelimesindeki gibi “iye” eklenmiş olma ihtimali bir hayli yüksektir. Bu değişikliğin sebebi de elbetteki Peygamberimize isnat edilen yukarıda da değindiğimiz Hadis-Şeriftir. Şurası bir gerçektir ki, yukarıda değindiğimiz “Kın=Kun” ses benzerliği en kötü delildir ve daha sağlam delillere ihtiyaç vardır. Sonuçta her ne kadar zayıf bir delil olsa da ve hatta yanılıyor olsak da bu konudaki ortak payda da çift başlı kartaldır. Görülüyor ki, Selçukluların çift başlı kartalının Konya’nın“Belde-i Muhayyere” olma iddiasına ne denli destek verdiğini geçmişten günümüze kuvvetli bir şekilde izleme imkanına sahibiz. Kaldı ki çift başlı kartal kültü ve “Belde-i Muhayyere” konusundaki hadisi şerif, geçmişten günümüze Müslümanların Konya hakkında düşüncelerini ne ölçüde etkilediğinin en güzel bir örneklerinden birisidir.

Bütün bu anlattıklarımızı derleyip toparlayıp bir sonuca varacak olursak kısaca şöyle diyebiliriz; “Kın Nesreyn” şehri kesinlikle Konya olmayıp, Halep şehrinin eski adıdır. Ve denilebilir ki, “Kın Nesreyn” kelimesi ile Konya arasında “Belde-i Muhayyere” hadisi şerifi doğrultusunda, ortak paydanın çift başlı kartal olduğu gibi bir bağlantının kurulmasının belki de en önemli sebebi; 13. yüzyılda Selçuklulara ve onların başkenti Konya’ya İslam dünyası nezdinde iyi niyetle meşruiyet kazandırma çabasıdır, diyebiliriz. Çünkü Selçukluların yükselişi ile birlikte Abbasiler güçlerini kaybetmişler ve İslam Dünyasının liderliğini Selçuklular ele geçirmişlerdir. Bu meşruiyet kazandırma çabasına en büyük destek “Kın Nesreyn” kelimesinin Türkçe karşılığı olan “Çift başlı kartalın gözetlediği alan” anlamı ile Selçuklu hükümdarlarının sembolü olan çift başlı kartal inancından gelmiştir. Ve bu iki mefhum ortak bir amaçta, yani Konya’ya İslam Dünyasında “Belde-i Muhayyere” Hadis-i Şerifi çerçevesinde meşruiyet kazandırmak için hiçte kötü niyetli olmayan bir çaba ile birlikte kullanılmıştır. Ayrıca yukarıda değindiğimiz “Ukab” konusu; “Konya’nın Belde-i Muhayyere” olarak kabul edilmesi; “Kın Nesreyn” kelimesi ile “Kunniye” kelimesi arasındaki zayıf ses benzerliğinin aynı zamanda bir arada ortaya çıkması üzerinde düşünülmesi gereken bir konu olmasından öteye bir tevafuk olarak gözükmektedir. Adeta benzerlikler ve konular arasındaki uyum Konya’nın Belde-i Muayyere kabul edilmesi hususunda insanları geçmişten günümüze zorlamaktadır. Bu daire çerçevesinde sonuç olarak diyebiliriz ki, bu konu; Türklerin İslam öncesi inançlarıyla, yeni girdikleri dinden gelen etkilerin tek bir amaç çerçevesinde, yani Anadolu’nun tapusunun alınması hususunda girdikleri işbirliğinin en güzel örneklerinden birisini gözler önüne sermektedir. Bu işbirliği 13. yüzyılın ikinci yarısına kadar plastik sanat örneklerinde çok iyi bir şekilde gözlenebilmektedir. Bu konuya örnek olarak sivil yapılarda sıkça görülen kartal betimlemeleridir. Ama unutmamak lazımdır ki, İslam dini Türkler tarafından zamanla daha iyi anlaşılması ve hazmedilmesi sonucunda eski inanışlar yavaş yavaş terk edilmeye başlanmıştır. Bunun sonucu olarak da kartal kültü ve benzeri inançlar 13. yüzyılın ikinci yarısından sonra geniş kullanım imkanlarını kaybetmiş; muhakkak ki günlük konuşma, atasözleri ve deyimler içinde izlerine ancak rastlanır olmuştur. Günümüzde ise sadece folklor araştırmalarının konusu olma durumdadır.


ARKEOLOG M. Sabri DOĞAN
KOYUNOĞLU MÜZESİ